Bizimkisi Bir Ocak Hikâyesi

Her biri aynı zamanda 'son söz' olan yazılara 'ön söz' yazmak ne zor bir iş…

Bizimkisi Bir Ocak Hikâyesi…  Aslında bir nesil adına, hem 'kaybolan yıllarını arayanlar'ın, hem de 'Ali kaybettiğinde bütün iyilerin kaybettiğine inananlar'ın hikâyesi… Bir o kadar da, 'insanlığın değerleri, galiplerin galibiyetleri üzerinden değil, mağlupların hasletleri ve ahlâkları üzerinden yükselecek diyenler'in inatla taşları yontması… En önemlisi ise, 'haksızlık karşısında kanaması durmayan vicdanlar'ın çığlığı…

Başkalarının 'transformasyon'u doyasıya yaşadığı 80'li yıllarda boğazdan geçmeyen bir kestane şekeriydi hayat… Çelimsiz vücutlarıyla, darbenin altında kalmış ülkülerini omuzlamaya çalışan, bir yandan da kendi yaralarını sarıp sarmalarken birbirlerine tutunup ayağa kalkmaya gayret eden, tevekkül sahibi, yorgun ama ümitli insanların hayatıydı bu…

Darbenin tahripkârlığından daha beter yaralar açan derin hayal kırıklıkları…  Yeniden toparlanma ve üniversitelerden başlamak üzere, hareketi Anadolu'da ayağa kaldırma heyecanıyla koşturan gencecik çocuklar vardı… Ve o çocukların yüzlerine "Siz hâlâ burada mısınız, bu işler bitti" denilerek, kızgın ve alaycı bakışlar eşliğinde sertçe kapanan kapılar… Zindanlarda örselenen bedenlerden daha çok dışarıda örselenen kalpler… Ümidini diri tutmak isteyen bir neslin, 'dört eğilimli' nispî refah yıllarında, yine cam kırıkları üzerinde ayakta durmak için verdiği asil mücadele…

İçinde 'korku'ya pek yer olmayan ama 'ümit'le 'hayal kırıklıkları'nın birbirini takip ettiği bir hikâye bu… Saflığın, delikanlılığın ve bu dünyaya ait olmayışın sembolü Metin Tokdemir'den, kül bakışlı Fırat Çakıroğlu'na uzanan bir karakter ve tarih kesiti…

Yokluğun samimiyetle paylaşıldığı siyah-beyaz yıllardan, varlığın ve siyasetin kirlettiği renkli ama ruhu darbelenmiş yıllara ayna tutan bir çalışma; Bizimkisi Bir Ocak Hikâyesi… Okurken, sanki aile albümümüze göz gezdiriyormuş hissiyatı uyandıran bir vesika… İçine Galip Erdem sinmiş, o sinince de hepimizin eli tutulmuş gibi hissedebileceğimiz bir liman sanki…

Bu hikâye, sanki bir neslin ortak sicil kaydı… Sanki bir radyodan türkü ister gibi, hepimizin birbirimizden habersiz şekilde aynı türküyü tutturabileceği müktesebat ve düşünce ortaklığı…  Ve sanki "Kimlerle haşrolunmak istersiniz?" diye sorulsa hiç düşünmeden verebileceğimiz ortak cevap…

Bizimkisi Bir Ocak Hikâyesi… Dünyayı ocak, ocağı da dünya belleyenlerin hikâyesi… 'Bir gençlik ölümü bende saklı' dizesinde kendisini çengele asılı gibi hisseden nizâm-ı âlem yüreklilerin, kuralları galipleri koyduğu dünyaya itiraz edenlerin hikâyesi… Ve belki de 'hiç kazanamayacaklar'ın ama hep direneceklerin hikâyesi…

Bizimkisi Bir Ocak Hikâyesi… Kendi isimleri söz konusu olunca, yüzleri kızaran, boğazları düğümlenen, sırtlarındaki 'kaçaklık yükü' analarının cenazesine bile gitmekten kendilerini alıkoyarken, bazen siyasetin pis zulalarında boğulanların da hikâyesi…

Bu hikâye, suya düşen sûrettir artık… Bu hikâye, erdemi kovalayan kokuşmuşluğu, hatıraları kirleten sorumsuzluğu ve ideal avına çıkmış oportünizmi faş etmek için tarihe düşülmesi gereken kayıttır… Şanla, şerefle, izzetle, haysiyetle yazılmış, içinde hayal kırıklıkları ve ihanetlerin de bulunduğu bu hikâye, haksızlık karşısında susmayanların, ülkeleri için kendilerini yakanların, Kızılelma ülküsünü emanet gibi taşıyıp sonraki nesillere aktarma kavgasından vaz geçmeyenlerin geleceğe fırlattıkları izdüşümdür…

***

Bizimkisi Bir Ocak Hikâyesi, Adnan İslamoğulları'nın Ötüken tarafından önümüzdeki hafta piyasaya çıkarılacak olan kitabının adı… Tabii olarak kitaplar piyasaya çıktıktan sonra tanıtılır ama sabredemedim… Lutfedip önsözü yazdırmak isteyince kitapta bir araya getirilmiş yakın siyasî tarih, edebiyat ve hâtıralarla yüklü yazıları okuma şansım oldu… Duramadım, 'küstüğü dağdan odun kesmeyenler' adına şimdiden tanıtmak ve ilk olmak istedim…

Şimdiden hem hayırlı, hem de bundan sonrakilerin müjdecisi olsun…

Yazarın Diğer Yazıları