Böl ve yönet veya Makyavelizm

Tarih boyu, uluslararası ilişkilerin ve iç siyasetin farklı sistem, metot, kural, prensip ve teorisi olmuştur. İç ve dış siyaset ülkelerin rejimleri ve yöneticileriyle şekillenir. İnsanların zaman içinde geliştirdikleri en iyi rejim demokrasidir. Demokrasiyi başarıyla uygulayan kalkınmış ülkelere başarılı devletler denmektedir. Tam bir demokrasi için, çok partili siyasi hayatla, seçimlerin özgür yapılması artık yeterli görülmemektedir. Demokrasiyi uygulayan iktidarın da samimi demokrat olması demokrasinin kalitesini yükseltir. Demokratik ülkelerde özgürlükleri suistimal ederek, devletin ve milletin aleyhine kullanan insanlar demokrasiyi, huzuru, barışı ve ülke bütünlüğünü tehlikeye sokar. Demokrasi içinde özgürlüklerin özellikle ifade özgürlüğünün sorumlu bir şekilde kullanılması gerekir. Özellikle sorumluluk makamında bulunan yöneticilerin çok daha dikkatli olması gerekir. Bu sorumlu kişi eğer başbakan ise daha da sorumlu ve dikkatli olması gerekir. Oysa ki Başbakan seçim propagandasını adeta ülkeyi ayrıştırma ve gerginliğe götüren bir tavır içindedir. Erdoğan ve adamları ülkenin bütünlüğünden ve barıştan sorumlu olmalarına rağmen ülke halkının çok büyük saygı duyduğu, Cumhuriyetin değerlerine, silahlı kuvvetlerine, sağ ve sol felsefeye sahip yurtseverlere karşı acımasız bir saldırı içindedir. Rahmetli Atatürk ve İnönü’yü kast ettiği düşünülen  “iki sarhoş” benzetmesi, tarihinde hiçbir kilise ve sinagog bombalamayan Türk silahlı kuvvetlerinin Türk camilerini uçaklarla bombalayacağı iftirası ve buna inanan insanlar, Milliyetçiliği ayağının altına almalar, Türk adını gördüğü yerden silmeler, camide içki içtiler, başı kapalı kadını dövdüler yalanları. İncitici üslup, ayrıştırıcı, ötekileştirici, kutuplaştırıcı, rencide edici bir tavır benimsemiştir. Geçen hafta Başbakan Erdoğan, Şii mezhebini ve eski Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan’ın da Yahudileri aşağılayıcı konuşmaları ülkemizde yaşayan bu mezhep ve dine mensup yurttaşlarımızı rencide etmiş ve yurt dışında da ülkemizi sıkıntıya sokmuştur. Şii İran ile Musevi İsrail halkları ve devletlerinin bu konuşmaları not ettiği muhakkaktır. 
Başbakan bu kırıcı ve ayrıştırıcı üslubunu yerel seçimlerde başarılı olmak için belli bir stratejinin taktiği olarak yapıyorsa sorumluluk sahibi bir başbakanın bölücü bir stratejisi ve taktiği olamaz, olmaması gerekir. Zira bir başbakanın asli görevlerinden birisi ülkede barış, huzur ve ülke bütünlüğünü sağlayan ve ayrımcılık varsa onunla mücadele etmektir. Başbakan son dönemlerde eski ortağı ve yol arkadaşı, birlikte yürüdükleri yoldaşlarını ve din kardeşlerini siper haline getirmiştir. Başbakanın bu davranışı hileli ve takiye yapıyor gibi gelmektedir. Cemaate karşı dış güdümlü ve casusluk yapmak gibi ağır suçlamalarda bulundu ama şimdiye kadar hiçbir dava açılmadı, seçimden sonra açılacağını ifade etmektedir. Dava açmak için neyi ve niçin bekliyor. Bir takım insanlar gerçekten casusluk yapmışlarsa ve dava açılacağını duyunca yurt dışına kaçmaz mı veya delilleri karartıp, ortadan kaldırmaz mı? Kendisine destek verenlere yıllardan beri yaptığı mağdur numarasını şimdi de cemaat sırtından yapmaktadır. Bu mağduriyet üzerinden oyunu aldıktan sonra, cemaate göstermelik bir yargı süreci başlatırsa hayret etmeyelim.
Başbakan, gergin tavrı, sert üslubu, kırıcı ve ayrıştırıcı sözleriyle ülkeyi kamplara bölmüştür. Başbakan’ın ayrıştırıcı stratejisi ve kendisine oy verenleri vermeyenlere karşı bileylemesi, Bizans’ın meşhur böl ve yönet stratejisiyle örtüşmektedir. Ayrıca İtalyan Politolog ve düşünür Makyavelli’nin(Niccolo Machiavelli) başarmak için ahlak dışı da olsa her yol mubahtır anlayışına da uygun olmaktadır, oysa ki İslamcı bir yönetimin düsturu ve rehberi İslam’ın ahlaki değerlerine daha uygun olması gerekmez mi?

Yazarın Diğer Yazıları