Bombanın pimi çekildi

Beklenen oldu ve Trump tüm dönemlerin en büyük bombasının pimini çekti, fırlattığı yer ise dünyanın en kritik bölgesi. Tepkileri iki grupta toplamak mümkün. Kudüs ve Filistin sorununa barışçıl çözüm arayanlar hâlâ itidalli. Bir de ötekiler var. Hamas ve Hizbullah depoya kaldırdıkları silahları çıkardılar. Bunlara El Fetih gibi siyasi oluşuma dönüşmüşler de eklendi.

Arada yanar-döner ülkeler de var. Örneğin Suudi Arabistan. Daha düne kadar "gerekirse İsrail'le omuz omuza savaşırız" diyen baş müftüye sahip Krallık. Onlar için önemli olan Suud Hanedanı'nın tacını tahtını sürdürmesi. Dikkat edin, ABD'nin "çatlak başkanı" bugünlere gelirken önce Riyad'a gitmişti. Tehditlerde bulundu. Tarihin en büyük silah siparişini alıp ülkesine döndü.

Adam çatlak ama melanete çalışan bir kafaya sahip. Bir "Doğu icadı" olan satrancı yaratıcılarına karşı oynuyor. Ayrıca "elma şekeri stratejisi" var ki, trajikomik. İsrail'e hizmet ederken, Filistin lideri Mahmud Abbas'a telefon etmeyi unutmuyor; "İki devletli çözümü destekliyoruz". Sanki çocuk kandırıyor. Ki bu devlet 1988 yılında, Tunus'ta ilan edilebilmişti. Anayasasındaki başkent ise Kudüs. Trump'ın Abbas'ı S. Arabistan lideri Selman'a tehdit ettirdiğini de hatırlamakta fayda var. "ABD'nin hazırladığı anlaşmayı imzala" derken bugünleri ima ediyordu.

İç politikaya dönük mü?

Amerika'nın ilk iş adamı başkanının kendi ülkesinde köşeye sıkıştığı gerçek. Kafasında planladığı en son eylemi bu yüzden öne aldı. ABD ekonomisi ve medyanın Musevilerin elinde olduğu hakikat. Bildiğiniz gibi İsrail'deki Yahudi sayısının çok fazlası New York'ta. Bu dev kent dünya ekonomisinin merkezi konumunda. Her tarafı oradan yönetiyorlar. Küçük bir örnek vermek istiyorum. Türkiye'nin ilk otolarının motorları İsrail patentliydi. Anlayın, geniş kurguyu.

Netanyahu kazandı gibi görünüyor. Bir de Trump. Aslında öyle mi? Bir teşhise dikkatinizi çekerim. AA'nın eski Genel Müdürü Kemal Öztürk'ün CNNTÜRK'te söylediğine kulak verin; "Artık sokak direnecek". En hoş çıkış ise Meksika'dan geldi; "Büyükelçiliğimizi Tel Aviv'den Kudüs'e taşımayacağız". Hani şu ABD'nin sınırına duvar örmeye hazırlandığı devlet. İnsanın bu tutum karşısında "Viva Mexico" diye bağıracağı geliyor. Çok daha ilginç bir çıkış da İsrail'in liberal çizgideki önemli gazetesi Haaertz'den geldi; "Trump, bize iyilik yapma!" İleriyi gören bir başlık olduğu kesin. İntifadanın kapılarına dayandığının bal gibi farkındalar.

Geçmişe bakmak

İsrail 1967'deki baskın savaşıyla tam sekiz ülkenin silahlı kuvvetlerine dayak attı. Yönetimi Ürdün'de olan Kudüs dahil istedikleri yerleri ele geçirdiler. Bu durumu hazmedemeyen Araplar sırtlarını Moskova'ya verip silahlandılar. 6 yıl sonra tam "rövanşı aldılar" derken dönemin bayan Başbakanı Golda Meir bir jetle ABD'ye gitti. 48 saatte dünyanın gelmiş geçmiş en büyük yardımını topladı. Musevi lobisinin katkıları bununla bitmedi. Önceden hazırlanan ve hatta siparişi verilen silah ve araçlar anında sevk edildi. Bu defa İsrail karşı taarruza geçti. Yukarıdan Suriye'deki Golan Tepeleri'ne, aşağıdan Kahire yakınlarına dayandılar.

Sevsek de sevmesek de, bazı isimlere hakkını vermek zorundayız. Sözünü ettiğim yıldırım savaşı sonrası gazeteci Bediî Faik Akın İsrail'e davet edildi. Onu uğurlayanlardan bir başka merhum Tekin Güzelbeyoğlu'nun sözlerini bugün gibi hatırlıyorum; "Bediî Bey, şu Meir'in eteğini kaldırıp altına bir bakın. Mutlaka değişik bir şeyler çıkacaktır."

Tehlikede öncelikliler

İsrail-Hizbullah çatışması her an başlamak üzere. Demek ki Lübnan topun ağzında. Bizi bekleyen en büyük tehlike burada bulunan Türk birliği. Çeksen, çekemezsin. Doğrusu onların güvenliğini mutlaka sağlamalıyız.

1969'da Roha isimli Yahudi'nin ateşe verdiği Mescidi Aksa şimdi ne olacak? Sadece Cuma günleri tanık olduğumuz gösterilerin beş beterini izlemeye hazır olun. Hem de en kanlısından.

Bütün bunların ışığında, ayın 13'ünde toplayacağımız İslam ülkeleri toplantısından ne çıkar? Şimdiden söyleyelim pek çok Müslüman ülke katılmayacaktır. Kimse alınmasın ama Erdoğan'ın içeriye dönük konuşmalarını dinlemekle yetineceğiz.

Dilim varmıyor ama YPG/PYD'nin düğmesine basılıp üstümüze salınmaları ihtimal dahilinde. Bu olasılığı da unutmayıp, tedbirleri artırmalıyız...

***

Ve nihayet

Beşiktaş'ı ilk defa bu kadar sisteme dayalı izledim. Üstelik 6 önemli eksiğe rağmen. Leipzig'den yenilgisiz dönmeyi bile başarı kabul ediyordum. Oysa üç puan ve bavul dolusu dövizle geri geldik. Kazanılan ülke puanlarını da unutmayalım. Negredo ve Medel'in oyunları ilk kez tatmin ediciydi. Maç öncesi "Bu 11, Osmanlıspor'u bile yenemez" diyenler sonuca şaşırdılar.

Bir de sitemim var. Eğer bu maçı F. Bahçe veya G. Saray oynasa medyamız patronları önderliğinde kalabalık ekiplerle izlerdi. beIN Sports dahil tüm kanallar "laf olsun torba dolsun" kadrolarıyla Almanya'ya gittiler. Olaya asılan tek kurum yine TRT idi.

Yazarın Diğer Yazıları