Bozkurtları arıyorum

Ey ahali, duyan duymayana haber versin ki duymayan kalmasın. Ben Bozkurtları arıyorum. Görenlerin duyanların Allah billâh aşkına haber vermelerini bekliyorum.
O Bozkurtlar ki Türklüğün sembolü, insanlığın rehberi, yiğitliğin timsali ve hürriyetin göstergesidir. Bense bir Türk evladı olarak bu vasıflardan yoksun kaldım. Her türlü tehdit altındayım ama yol gösterenim yok. Bu nedenledir ki Bozkurtları arar oldum. Dün o Bozkurtlar nasıl destanlar yazıp tarihteki haklı yerlerini almışlarsa, bugün de neler yapacağını her Türk bilir. Ne Nazizm’e, ne Komünizm’e ve ne de Faşizm’e boyun eğmeyip  “Her şey Türk için Türk’e göre”  diyerek mücadele edip rehberlik yapmışlarsa, bugün de dünkünden daha çok onlara ihtiyacımız olduğunu düşünerek, yollara düşüp aramaya başladım.
Benliğimi saran hasret ve yüreğimdeki acının sızısıyla, kendimi dağa taşa vurarak, ırakları yakın edip, rastladığım herkese dünün Bozkurtlarının nerede olduğunu ve onlara nasıl ulaşacağımı sormaya karar verdim. Biliyordum ki her Türk Bozkurt’u tanır, ben de bu vesileyle onlara ulaşabilirdim.
Ey sen çapa yapan dudağı çatlak, ayağı yalın, ak pürçekli kadın anam Bozkurtları gördün mü? O ana ki başını sağa sola sallayıp kafasını yere eğip mahzunlaşarak utancından kıpkırmızı oldu. Sen tarlasını süren, karasabanın başındaki yiğit kardeşim ne olur söyleyiver, Bozkurtları gördün mü? Öküzünü durduran o yiğit, öfkeyle övenderesini yere vurarak,  “Beyim biz de bekler olduk. Dün onların varlığından dolayı bu topraklarda güven içinde yaşarken bugün çakalların saldırılarına maruz kalır olduk. Eğer görürsen tezden geliversinler” diyerek yalvarırcasına yüzüme baktı.
Sorularıma aldığım cevaplar beni daha da çok yaralamasına rağmen, bu yara her Türkün diyerek, Bozkurtları bulmamın elzem olduğu düşüncesiyle arayışıma devam etmeye karar verdim. Bu düşünceler içerisinde sağa sola koşuştururken kendimi yol ortasında buldum. Adeta bir trafik polisi gibi araçları durdurarak Bozkurtları sormaya başladım. Sorduğum şoförler üzgün ve şaşkın bir şekilde iç çekerek kamyonlarının teybine koydukları kasetten  “Giden gelir mi bilinmez”  şarkısını çalarken biri yaktığı sigarasını çektiği bir nefeste bitirip derinden bir of çekerek  “Bak kardeşim, o Bozkurtlar gideli yollarımız kesilip, araçlarımız yakılırken bazı arkadaşlarımız ise canlarından oldu” demesiyle birlikte gözyaşlarına boğuldular.
Nereye gittiğimi, ne yaptığımı bilmez bir halde yol alırken, birden dur kimsin sesiyle kendime geldiğimde, nöbet tutan bir Mehmet’le göz göze geldim. Kendisine bir kötü niyet taşımayıp, Bozkurtları aradığımı söylediğimde, esas duruşa geçip topuk selamıyla künyesini okuduktan sonra, bana şehit arkadaşları için yazmış olduğu bir şiirini okudu. Gözlerinden süzülen yaşlarla  “Bozkurtlar olsa ben bu şiiri farklı yazardım” deyince sanki o soruyu soran ben değilmişçesine sessizce ayrıldım.
Yorgun ve bitkinlikten bitap düşmüş bir şekilde ilerlerken asırlık bir çınara, ak saçlı koca bir insanın yaslanmış, bastonu ile bir yerleri göstererek ağladığını gördüm. Yanına varıp eline sarılarak öpüp sakalını sıvazlarken, yanaklarından aşağı süzülen yaşların ayağını bastığı toprağı çamur haline getirdiğini görünce teselli etmek için  “Koca babam neden ağlarsın”  diye sormamla birlikte, dudakları titreyerek gök gürlemesi bir ses tonuyla  “Oğul o büyük savaştan bu yana böyle bir hayat yaşamadım. Çok şükür, o kötü günlerden bizi Atatürk kurtardı. Daha sonraki düştüğümüz kötü durumdan ise Bozkurtlar kurtarmıştı. Şimdi ise bu milletin hali nice olacak diye ağlıyorum”  deyince. Ben de kendisine Bozkurtları aradığımı söyledim. Birden gözleri tekraren buğulanan o yiğit insan asasını kaldırıp bir yerleri göstererek  “Vallahi evlat şu yüksek yerde Bozkurtların yuvası vardı. Şimdi ise orada sırtlanların, çakalların ve tilkilerin olduğunu söylüyorlar” diyerek bana yol gösterdi. Aldığım bu cevapla o kocanın ellerine sarılarak izin isteyip, Bozkurtlara belki kavuşurum ümidiyle tüm yorgun ve bitkinliğime rağmen adeta bir maraton koşucusunu andırırcasına yuvaya doğru koştum. Bir de ne göreyim, atamın söylediklerinden daha da kötüsü. O yuvaya yaklaşmak bile mümkün değil. O işgalciler, oraya yaklaşanları kendi çıkarlarını zedeleyeceğini düşünerek hain görüp, dişlerini göstererek kaçırıyorlar. Direnen olursa da yavrukurtları parçaladıkları gibi parçalıyorlar. Gelin el birliği ile yuvamızı işgalden temizleyip eski ihtişamına kavuşturalım. Oradan yayılacak ışıkla millet yolunu bulsun, millet düşmanları ise helak olsun.
Ey Bozkurtlar; sizler yalnız Türkiye’nin değil, tüm Turan illerinin ve mazlum milletlerin beklediği güneşisiniz. Sesimi duyuyorsanız ses verin. Sadece ben değil, her Türk sizi özledi. Nerelerdeyseniz toplanın artık. Ben ve benim gibiler gece rüyalarında, gündüz hayallerinde sizleri arıyoruz. Ben sizi çok özledim. Ölmeden sizin rehberliğinizi görmek istiyorum. Ne olur Bozkurtlar birleşin, birleşin ki iri, diri ve güçlü olalım. Türk dünyası sizi bekliyor. Turan’ı boynu bükük, öksüz ve yetim bırakmayın.

Yazarın Diğer Yazıları