British Exit

7 Mayıs’ta yapılan İngiliz Parlamento seçimi sonuçları, Avrupa’da olağanüstü bir merakla beklendi. Bu özel merakın nedeni muhafazakâr Başbakan David Cameron’un seçimlerden önce verdiği bir sözdür. Cameron’un, eğer seçimi kazanırsam 2017 yılının bitiminden önce İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkışını (British Exit) halk oyuna sunacağım sözüdür. Seçimden önce anket yapan şirketler hiçbir partinin tek başına iktidar olamayacağını ilan etmişler ve partiler de uçuk-kaçık vaatlerde bulunmuşlardır, ama gel gör ki Cameron, 650 milletvekili bulunan parlamentonun 331’ini alarak rahat bir iktidar kazanmıştır. Ancak, Cameron, geçen yıl İngiltere’den ayrılıp bağımsız olmak için bölgede referanduma giden İskoçlulara ayrılmayın daha fazla hak vereceğim sözü, İngiltere’nin, AB’den çıkma referandumu sözü, İngiliz halkına sosyal hakları iyileştirme gibi ölçüsüz vaatlere ilave olarak, ülkenin kötü giden ciddi ekonomik sorunlarıyla karşı karşıya kalmıştır.

Tehdit şimdiden başladı

Dedikodular doğruysa eğer, Cameron, Liberal Demokrat Parti lideri ve koalisyon ortağı Başbakan Yardımcısı NickClegg’e seçimi kazanmak istemediğini söylemiştir. Bu kadar riskli vaatlerden sonra iktidar olmak kolay olmasa gerek, seçilmek istememesini anlamak mümkün ama şimdi, İngiliz halkı verdiği sözleri yerine getirmesini beklemektedir. Kazandıktan sonra yaptığı ilk açıklamada Avrupa Birliği istediğimiz değişikliği yapar ve koşullarımızı yerine getirirse, referandumda AB yanlısı tutum alacağını söylemiştir. İngiliz halkı, Milliyetçi-Muhafazakâr Cameron’u seçerken, İskoçlular da bölgelerinin milliyetçi partilerine 59 milletvekiline sahip bölgenin 56’sını vermişlerdir. Bir nevi İngiltere’nin HDP’sidir. Bunun anlamı, Cameron ne verirse iki mislini isteyeceklerdir. Zira bu bölge milliyetçileri, yeni bir bağımsızlık referandumu yapma tehdidine şimdiden başladılar.

İskoç bölgesi geleneksel olarak hem AB yanlısı hem de İngiliz İşçi Partisi’nin oy deposuydu, ama bu seçimde oylarını bölgenin milliyetçi partisi olan SNP’ye vermişlerdir. Bu durum da Cameron için ek sıkıntı demektir. Cameron’un beklenmeyen zaferi ülke içinde siyasi tabloyu da etkilemiştir, İşçi Partisi’nin yeni seçilen iddialı, genç genel başkanı EdMiliband, ilk seçimde aldığı yenilgi nedeniyle hemen istifa etmiştir. Koalisyon ortağı ve Başbakan Yardımcısı Liberal-Demokrat Parti Genel Başkanı NickClegg de aldığı yenilgiden dolayı parti genel başkanlığından istifa etmiştir.

Avrupa’daki iktidarlar da bu seçimlerin ülkelerinde yaratacağı sonuçları düşünmeye başlamışlardır. Özellikle Almanya ve Fransa başta olmak üzere AB’den yararlanan ülkeler, Cameron’un AB’den çıkma konusunda samimiyetini test etmeye başlamışlardır. Gerçek niyeti ve uygulamalarını bekleyip göreceklerdir. İngiltere 1973’te AET üyesi olduktan iki yıl sonra 5 Haziran 1975’te tekrar çıkmak için halk oylaması yapmış ama İngiliz halkının %67’si çıkmak istemeyince İngiltere, AET üyesi olmaya devam etmiştir.

Bugün itibariyle AB çok değişmiştir. İngiltere aslında  “A La Carte”  bir AB istemektedir, yani istediğine katılacak, istemediğine katılmayacak, ancak üyeliği devam edecektir. Üyelikte kalma amacı da AB içindeki oy ve veto hakkını kaybetmek istememesidir. Bu oy ve veto hakkıyla da istemediği politikaları veto edecek ve aynı zamanda AB’nin büyümesi ve derinleşmesini önlemek istemesidir. Almanya ve Fransa da durumu tahmin ederek, şimdiden dişini göstermeye başlamış ve İngiliz isteklerini karşılayamayacaklarını belirtmişlerdir. Sorun sadece İngiltere olsaydı belki daha sert bir cevap verebilirlerdi, ancak sorun İngiltere AB’den çıkarsa İsveç, Macaristan ve Yunanistan gibi ülkelerin de çıkacağına inanılmaktadır. Böyle olursa eğer, AB’nin ruhuna Fatiha okumak gerekecektir. İngiltere’nin birlikten çıkışı Türkiye açısından iyi olacaktır. İngiltere, sahayı Almanya ve Fransa’ya bırakmayacaktır, nasıl 1960 yılında AET’ye karşı EFTA’yı kurmuşsa, AB’den çıkarsa, yeniden bir örgütlenmeye gidecektir. İngiltere’nin kuracağı yeni örgüt, AB gibi şımarık ve küstah bir tavır sergilemeyecektir. Daha az merkeziyetçi ve Avrupa Cumhuriyeti veya Avrupa Birleşik Devletleri gibi hayal peşinde koşmayacaktır. Türkiye de yeni kurulan bu örgütte yerini kolayca alacaktır. Ancak referandumun yapılacağı 2017 tarihine daha iki yıl var, Avrupa’da çok köprü var ve altlarından çok su akacaktır. Biraz bekleyip görelim, olay henüz başlamadı, iki taraf da peşrev çekmektedir, kapışsınlar bir görelim.  

Yazarın Diğer Yazıları