Bu bir hukuk cinayetidir

* Sağlık Bakanı bile çıkıp, “Yüce Divan’a güvenmiyoruz” dedi ise...
* Emir kulu yandaşlar neredeyse bir haftadır AKP’li üyelere, “Yüce Divan’a gönderirseniz bu sizin siyasi sonunuz olur”  tehdidi savurdu ise...
* Hele oylama günü malûm basın,  “Yüce Divan’a güvenmiyoruz” , “Hedef yüce kaos”  ve “Yüce Divan’a karşı yüce vicdan” manşetleri attı ise...
Belli ki yukarıdan emir alınmış, belli ki  “Bu işin sonu evlada kadar uzanır paniği”  yürekleri dişlemeye başlamış; belli ki Türkiye’de hukukun köküne kibrit suyu dökülmüştür...
Suçluların seçim sandığıyla aklanacağı ne Şeriat’ta vardır, ne Kapitalizm’de, ne Komünizm’de, ne Faşizm’de vardır. Zaten diktatörlere kimse suç işlediniz diyemez.
Buna rağmen bu işi sandıkta bitirelim diyen gazeteler, gazeteciler gerçekten samimi olsalar, gerçekten Allah’tan ve Mahkeme-i Kübra’dan korksalar meselenin  “tarafı”  veya “yalancı şahidi” değil, gerçek şahitleri olur; olayları oy verecek olan millete olduğu gibi aktarırlardı...
Öyle yapmadılar... Ayakkabı kutularına, ses ve görüntü tapelerine, kasetlere bahane bulma mesaisi bütün işleri güçleri oldu. Hâkim yerine koydukları milletten, seçmenden gerçekleri gizlemek, karar verirken yanılmasını sağlamak için ellerinden gelen gayreti gösterdiler...
Zaten bu işlerin öznesi olanlar bu gazete bu televizyonları bugünler için hazırlamışlardı...
Varsın öyle olsun...
“Yüce Divan’a güvenmeyenler”  bir gün Yüce Yaratıcının huzurunda nasıl olsa duracaklar. Yanlarında yalancı şahitleri de olacak tabii ki...
Yalnız hâlâ aklı karışık insanımız varsa, adaletin tecellisinde “hukukla-sandık” arasındaki farkı göstermek için bir örnek vereceğiz.
Diyelim ki size, babadan bir arsa düştü. Bunun 40 mirasçısı var.  “Hukuka göre” 39 mirasçı bir araya gelse, geri kalan bir miras sahibinin hakkını ödemeden o arsanın tamamının sahibi olamaz... Hukuk 40’ta 1’in bile hakkını korur...
Amma  “sahiplenme”  seçim sonuçlarına göre yapıldığında bırakınız 40’ın 39’unun bir araya gelmesini, 40’ın 21’ini kendine bağlayabilenler 40’ta kırkın sahibi oluverir... Mesela bir belediyenin millete ait arsası o belediyedeki partili encümen üyelerinin çoğunluğuna göre bir Başbakanın bir Cumhurbaşkanının oğluna o arsanın tamamını beş kuruş ücret almadan verebilir...
İşte AKP bunun için “hukuktan korkuyor” ve işte AKP bunun için “işi siyasetle çözelim” diyor...
“Yüce Divan’a güvenmiyoruz” diyenler aslında adaleti isteyen, ancak adaletten razı olan Allah(c.c.)’a güvenmiyorlar...
Düne kadar “Yolsuzluk yapan kardeşim de olsa kolunu keserim” diyen çiçeği burnunda Başbakan Davutoğlu’na yazık
oldu.
Daha doğrusu o kendine yazık etti...
Biz bugünleri Davutoğlu daha “Kardeşim de olsa kolunu keseriz” dediği günden hissetmiştik de, yazmamıştık. Çünkü her konuda İslâmi bir referans bulmaya çalışan Davutoğlu bu bahiste “Kardeşim de olsa kolunu keserim”  demişti. Oysa Hadis-i Şerifte,  “Kızım Fatıma da olsa” denilmekteydi...
Davutoğlu akla evlat gelmesin, beyefendi köpürmesin diye “kardeşim” dedi amma o kadarına bile izin vermediler...
Mesai kardeşi milletvekilleri Yüce Divan’a sevk ettirmediler...

Yazarın Diğer Yazıları