Bu fiili durumu resmileştirmek için de seçim mi isteyeceksiniz?

Bu fiili durumu resmileştirmek için de seçim mi isteyeceksiniz?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinden zaten kopmamıştı ama Anayasa değişikliğinden sonra yeniden genel başkan da oldu. Böylece, Türkiye'yi bir parti devletine götürecek süreç tıkır tıkır işlemeye devam ediyor.

Cumhurbaşkanı, partisinin kongresinde yaptığı açıklamada olağanüstü halin de kolayca kalkmayacağının işaretlerini verdi. İşaretler de gösteriyor ki gelecek seçimlere de olağanüstü hal şartları içinde gideceğiz, çünkü iktidar bu işin tadını almış bulunuyor. Bu aynı zamanda başkanlık sisteminin Cumhurbaşkanı tarafından "resen" başlatıldığının da ipucunu veriyor.

Referandumda kabul edilen değişikliğe göre, Anayasa'nın başkanlık sistemi ile ilgili hükümleri, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra (normal zamanında yapılırsa 2019 Kasım ayı olacak) yürürlüğe girecekti. Ama şimdi olağanüstü hal yetkilerine dayanılarak çıkarılacak kararnamelerle, Anayasa'nın bu hükmü de baypas edilmiş olacak. Biliyorsunuz, Cumhurbaşkanı seçilecek kişi, ülkeyi Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle, Meclis'e ihtiyaç duymadan yönetebilecekti. Şimdi o vakte kadar olağanüstü hal kararnamelerinin aynı fonksiyonu üstleneceğini göreceğiz.

Anayasa'ya göre olağanüstü hal kararnameleri, sadece olağanüstü hal ilanını gerektiren konuyla ilgili ve sınırlı olarak çıkarılabiliyor ama AKP hükümetinin Anayasa'nın bu hükmünü yok saydığını da biliyoruz. Darbenin ardından ilan edilen olağanüstü hal ile birlikte çıkarılan kararnamelerin içinde artık her konu var. Meclis'in kanun çıkarma yetkisi hükümete devredilmiş durumda, hükümet de istediği her konuyu bu kararnamelerin içine koyuyor.

Devlet Bahçeli, Anayasa değişikliğine yol açarken, Cumhurbaşkanı'nın Anayasa'yı yok sayan hareketlerinin yaratacağı sakıncaları düzeltmek isteğiyle hareket ettiğini açıklıyordu. Fiili durumu, Anayasa'ya taşımak amacıyla hareket etmişti. Şimdi bu yeni fiili durumu görüp, seçimlerin de erkene alınmasını ister mi acaba?

Mehmet Y. Yılmaz Hürriyet

***

Dikkat! Savaş çıkabilir!

-------

ABD Başkanı Trump Suudi Arabistan'da kılıç dansı yaptı... 110 milyar dolarlık silah siparişini alıp gitti...

Suudiler yıllardır petrol ve hac gelirlerini silaha yatırıyor, karşılığında koltuk garantisi alıyor.

Bu bir yana ufukta bir başka tehlike var.

ABD bölgede bir Sünni-Şii savaşını çıkarmanın hazırlıklarını yapıyor.

Suudi Arabistan, Katar ve diğer Körfez ülkelerini İran'a karşı savaşa hazırlıyor...

Böyle bir savaşa bizi de karıştıracaklar.

Katar'da kurulan üsse 3 bin Türk askerinin gideceği açıklandı.

İran'la ABD ve İsrail hatırı için kapışmak Türkiye'nin başına yeni ve büyük belalar açar. Aman dikkat..

Melih Aşık Milliyet

***

İstanbul Büyükşehir Belediyesi parasızlıktan Kadın Voleybol Takımı'nı kapatmış! Keşke kadın takımı yerine birkaç makam aracı gözden çıkarılsaydı!

G.E Milliyet (Açık Pencere)

***

Yazık bu ülkeye

--------

AKP Genel Başkanlığı şapkasını giyip partili olan, fakat yine de "Tarafsız" denilen Cumhurbaşkanı Erdoğan müjdeyi (!) verdi:

"OHAL (Olağanüstü Hal) kalkmayacak!"

Daha önce de işadamlarına çatmıştı:

"OHAL devam edecek! Neyiniz eksik de OHAL'den şikâyet ediyorsunuz?"

AKP Kongresi'nde herkese duyurdu:

"Ne yaparlarsa yapsınlar, biz bu yoldan dönmeyeceğiz!"

 Demek ki "İleri demokrasi" masalları anlatılırken, demokrasiden daha da uzaklaşacağız! Daha iyiye, daha güzele gideceğimiz yerde OHAL gibi demokrasi dışı uygulamalarla gerisin geriye gideceğiz! Çok uzun süre devam edeceği anlaşılan OHAL uygulaması ile haklar askıya alındı. Anayasa Mahkemesi bile "OHAL'de çıkarılan Kanun Hükmündeki Kararnameleri inceleyemem" dedi. KHK'lar anayasaya aykırı olsa bile Anayasa Mahkemesi bunlara bakamıyor! O zaman bu yüksek mahkeme boşuna mı var, ne işe yarar Allah aşkına?

 Peki ne olacak?

Kanunsuzluklara, hukuksuzluklara kim "Dur" diyecek?

Acı ama gerçek! Böyle bir makam yok!

 OHAL devam edecek, hukuk dışılıklar sürecek!

Yazık değil mi bu ülkeye?

Rahmi Turan Sözcü

***

Çatladıkapı muhtarı deyince muhtarlara hakaret

-------

Cumhurbaşkanı Trump'la görüşmesinin çok kısa sürdüğü konusunda bazı eleştiriler duyduğunu belirterek "Devlet işi yapıyoruz. Daha ne olsun, Çatladıkapı muhtarı değiliz ki" dedi.

Açıkçası ne demek istediğini tam anlamış değilim. Galiba süper bir devletle görüşmesinin ne kadar önemli olduğunun altını çizmek istedi. Peki bu söz "muhtarlara hakaret" sayılmaz mı?

Oysa Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun "Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda muhtarlara konuşur gibi konuştu" sözlerine çok büyük tepki göstermiş ve "Benim muhtarlarıma hakaret edemezsin" demişti.

Kılıçdaroğlu bu sözleriyle muhtarları küçük görmemiş sadece Erdoğan'ın Birleşmiş Milletler kürsüsünü saraydaki kürsüye benzettiğini belirterek Erdoğan'ın iç politikadaki tavrını uluslararası bir platforma taşıdığını ifade etmişti.

Erdoğan ise "Çatladıkapı Muhtarı değiliz" diyerek muhtarları küçük gördüğünü açıkça belirtmiştir.

Can Ataklı Korkusuz

***

Denetimsiz güç tehlikesi

------

Cumhurbaşkanı Erdoğan Pazar günü genel başkanlığa döndükten sonra "OHAL'in gerektiği kadar devam edeceğini, huzura kavuşana kadar bitmeyeceğini" söyledi.

(...) Bugüne kadar "OHAL'in gerekli kıldığı konular" dışında değişikliklerin (örneğin Varlık Fonu gibi) KHK'larla yapılabildiği görüldü.

OHAL, hele bir de yeni "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" imkanlarıyla birleştiğinde cumhurbaşkanlarına çok geniş yetkiler veriyor ve bunu sınırlayacak, yanlış bir kararsa durduracak hiçbir merci yok.

AYM de KHK'ları denetlemeyeceğini bildirdiğine göre bir cumhurbaşkanı kanun hükmünde kararnamelerle hiç denetim olmadan istediği her uygulamayı yapabilir.

Sonuç olarak, parti genel başkanı da olan ve "hükümet görevi yapacak" cumhurbaşkanlarının yöneteceği ülkede birliğin, bütünlüğün, eşit hakların, hukukun korunması parlamenter sisteme göre çok daha güç olacaktır

Güngör Mengi Vatan

***

OHAL'i bu yüzden seviyorlar

-------

Başbakan Binali Yıldırım, birkaç ay önce, devlet kurumlarından FETÖ ile ilgisi olmayan çalışanların da atıldığını, bunun OHAL gerekçeleriyle uyuşmadığını söyleyen gazeteciye verdiği yanıtta, mealen, biraz geniş tutuluyor, böyle şeyler olabiliyor.. benzeri sözler söylemişti.

İktidar Cemaati hep bir araç olarak kullandı. Hem bir araç hem bir sopa.

Kime karşı mı? Sayalım:

İktidar dışında herkese karşı: Orduya, Kemalistlere, yazılı ve sözel medyaya, yargıya, sola, öğrencilere, CHP'ye, hatta MHP'ye.. Tabii ki HDP'ye.. özetle tüm muhalefete...

(...)

Cemaat iktidara 2011'den itibaren el koyma politikasına geçince, önce Şike, sonra MİT, arkasından Dershane krizi, derken Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu'na geçince, iktidar için "kullanışlı eleman-alet" olmaktan çıktı ve bir numaralı düşman oldu.

Cemaatin en son kozu, darbe girişimiydi. Ordudaki silahlarını, elemanlarını sahaya sürmüş, sahneye çıkarmıştı.

Bu birbirlerini temizleme, yok etme savaşında, Cemaatin işi bitti. Tüm yurtiçi barutunu tüketti. AKP büyük bir temizliğe girişti.

***

Tüm bunları biliyoruz da, demek istediğim başka bir nokta var:

İktidar FETÖ'yu bu kez yine muhalefeti temizlemek için kullanıyor.

Kendi içini sarıp sarmalayan, baştan sona kucak kucağa yaşayan FETÖ'cüler dururken, bu örgütle zerre ilişkisi olmayanları FETÖ diye içeri atıyor.

En yakınımızdaki olay Cumhuriyet ve arkasından Sözcü.

Tabii üniversitelerden atılan, FETÖ ile ilişkisiz daha binlerce insan.

Saflaştırılmış, sadece AKP'lilerden oluşan bir devlet yaratıyor.

Sadece lidere evet diyen insanlardan oluşan bir de parti yaratılıyor.

Parti - Hükümet - Devlet...

Bunları yaratmanın aleti de yine FETÖ...

FETÖ ile mücadele büyük bir yalana dönüştü artık. Daha yıllarca "FETÖ ile mücadele" yaftası altında, yüzde 50'ye yapmadıklarını bırakmayacaklar anlaşılan...

OHAL'i tam da bunun için seviyorlar.

Orhan Bursalı Cumhuriyet