Bu iş nereye varır?

Anlaşıldı... Darbe teşebbüsü Türkiye'de çok şeyi değiştirecek. Eğer bu darbe teşebbüsünün müteharrik gücü Cemaat'se, kökü kazınmalıdır; bunu derim...

Olağanüstü bir durum yaşıyoruz ve olağanüstü durum olağanüstü tedbirlere sevk eder. Bu tedbirler, insan haysiyetini ayaklar altına alan tedbirler olmamalıdır. Darbecilerin yaptıkları akıl almaz hatalara, tedbir alanlar düşmemelidirler.

Darbeciler, bir anlık gaflet, bir anlık öfke, bir anlık hınç, bir anlık kinle, plansız programsız, bu işin sonunun intihar olacağını düşünmeden silâha sarılmışlardır.

Evet, intihar etmişlerdir.

Darbenin önüne geçilmesi, gücü elinde tutanlar için, kendi şuuraltında yatanları ortaya çıkarmak için bir fırsat olmamalıdır.

İlk akla gelecek olan erken seçimdir. Bunu darbenin bertaraf edilmesinden hemen sonrasındaki yazımda belirttim.

İktidarı elinde tutan güç, Anayasa'yı TBMM'de değiştirebilecek sayıya ulaşmak isteyecektir. Bu sayıyı elde edince başkanlık adı altında "dikta"yı getirecektir.  Şimdi belki aklınızda değildir; bir şey daha hatırlatayım: Mevcut iktidar, "Türk"ü de silmek isteyecektir. 7 Haziran ve 1 Kasım için hazırlanan seçim beyannamelerinde şunlar yazılıydı:

"Yeni anayasa, milletimizin kültürel ve toplumsal çeşitliliğini tanıyan, herhangi bir etnik veya dini kimliğe referans yapmayan bir vatandaşlık tanımını esas alacaktır. (...)Yeni anayasa, ortak değerleri ve çeşitlilik içinde birlik anlayışını esas alacaktır."

Yazılanların hepsi kelime oyunudur. Onların asıl dertleri "Türk"le... Herkesin etnisitesi ne ise kabulümüzdür; ancak, bu kimlik, çatı kimliğin üstünde olamaz; bu anlayış sosyolojik gerçeklere aykırıdır.

Bu olağanüstü hâlde, Ak Parti'nin esas gayesini aklımızın bir tarafında tutmalıyız.

Hepimiz darbelere karşıyız. Ak Parti'nin seçim beyannamesinde yazdığı gibi, millî iradenin üstünde bir başka iradeyle sonuna kadar mücadeleye evet, ama, millî iradenin asıl unsuruna tavır almaya hayır!

Derin düşünün: "Türk"ün silinmesi, ülkenin çökertilmesidir.

Ak Parti'nin illeti, evet maalesef illeti, "Türk"ü, Selçuklu'yu da, Osmanlı'yı da, Türkiye Cumhuriyeti'ni de, kurucu unsur olmaktan çıkarıp, tesadüfen veya zorla iktidarı eline almış, milleti Türkçe konuşmaya zorlamış, tahakküm etmiş, bir etnisite gibi görmüş olmasıdır. Bu sınırlar içinde yaşayan toplulukların ortak adı "Türk"tür. Tarih boyu böyle olduğu hâlde, Millî Görüş zihniyeti "Türk"ü kabullenememiş, yok etmeye kalkışmıştır. ("Türk Adını Silme Planı" kitabımı bunların Türkiye'yi nereye göstermek istediğini halkımıza göstermek için yazdığımı tekrar hatırlatmak istiyorum. "Türk'e Dönüş" kitabımı da inşallah yakın zamanda ikmal edeceğim.)

Halkımızın gerçeklerin farkında olması gerekir.

Ak Parti'nin "üst akıl"ı şunu görmelidir: Darbeye karşı sokağa dökülenler başlarına "Ne mutlu Türk'üm diyene" yazan bantlar takmışlardı. Darbecilerin üssüne "Ne mutlu Türk'üm diyene" sloganıyla saldırdılar ve öldüler. Meydanlarda kalabalıkların taşıdığı tek bayrak vardı ve o bayrak "Türk bayrağı" idi.

Darbeyi fırsata çevirmek isteyen siz şuuraltı cambazları! Aklınızdan diktayı getirmeyi de, "Türk"ü silmeyi de çıkarın! 

Yazarın Diğer Yazıları