'Bu millet alim değil, ama ariftir'

'Bu millet alim değil, ama ariftir'
'Bu millet alim değil, ama ariftir'

Dünyayı sömüren, kana boyayan güçler, sömürgelerde aydın ve yönetici sınıflara saldırdılar. Katliamlar yaptılar. Hapislerde çürüdü insanlar. Parasız, aç bırakıldılar. Sürgüne gönderildiler. İşkence tezgahlarında uysal kölelere çevirlmeye çalışıldılar. Böylece halkın başsız, bilgisiz kalacağını ve sonsuza kadar kendilerinin kölesi olacağını düşündüler. Ancak bu işler bizim buralarda biraz daha farklı oldu... Biraz daha "ince" sanki... Bizi de elbette yönetici-aydın sınıftan yoksun bırakmak istediler. Ve bunu da başardılar. Ancak bir tesellimiz vardı yine de. Bizde katliamlarla olmadı bu iş. Batılı efendiler, nereden baksanız 180 yıldır kendilerine bağımlı, kendileri adına bu toprakları yönetecek, toplumu dizayn edecek siyaset mühendisleri yetiştirdiler. Kendi halkından tümüyle kopuk, emperyal güç hayranı bir sınıf yaratıldı, beslendi, itibar sahibi yapıldı, eline kalem verildi, sosyal hayatında mutlu kılındı, ülkenin olanaklarına erişimi sağlandı, iyi yaşatıldı. Ve zamanı geldiğinde verilen görevi yerine getirdi. Halkından tümüyle uzak, halkına Batılı efendilerinin gözlükleriyle bakan bir sınıftı bu ve son tahlilde efendilerinin çıkarları için dövüşecekti ve öyle de oldu.

Bir şey daha... Bu besleme sınıf halkına yabancı olduğu için onu tanıyamadı. Bunu istemedi bile. Batılı efendileri tarafından kafasına sokulan şuydu:

"Bu millet bir işe yaramaz. Cahildir, ilkeldir, düşünemez, bir şey üretemez, bunlardan adam olmaz." Ve bunu tekrarlayıp durdular...

Ve günün birinde o tanımadıkları millet, darbecilere memleketi dar edince de apışıp kaldılar!

Şöyle demişti Ömer Seyfettin en az 100 yıl önce: "Bu millet alim değil, ama ariftir. Çok şeyi okumuşlardan daha iyi sezer, anlar ve bilir."

İşte ol hikaye budur...

***

BEYEFENDİ

İlişkiyi oyun gibi yaşamak...

Olabildiğince açık konuştuğunu, meramını iyi anlattığını düşünüyordu. Yakınları ve tanıyanlar yalansız biri olduğuna dair iddiaya bile girebilirdi. Bir şey hakkında neyi düşünüyorsa onu söylerdi. Ne eksik ne fazla. İyimserdi de ilk zamanlar en azından. İnsana değer verir, önce saygısını sunar, sonra saygı beklerdi. Kimseleri küçümsemez, ezmezdi. Yüreği yufka, merhametli, kimden ne isteyebileceğeini iyi bilen biriydi. Mütevazı bir kişilikti ve bu dünyada kısa süre takılıp gidecek bir konuk olduğunu biliyordu. Velhasıl bir insan olarak doğru biri olmayı amaçlamış, o yolda da ilerliyordu. Ama hayatında gerçek bir açmaz vardı bu "iyi" adamın.

O gece uzun süre dinledi, yıllardır tanıdığı bu dertli vatandaşı Beyefendi ve "Dinlerken bile yoruldum, bu adam yaşarken ne yaptı acaba" demekten de alamadı kendini. Adam çalışma yaşamında çok sayıda insanla temas halinde ne yazık ki diye geçirdi içinden Beyefendi. Ve, insanların çoğu sorunlu. Kendisiyle barışık ne kadar da az insan var dedi sonra. İyi, karizmatik, çalışkan, dobra, iyi kazanan bir adam diye devam etti. Ama bu adamın duygu dünyası ıssız... "Derdimi anlatamıyorum" demişti hüzünle. "Oysa düşündüklerimi karşımdaki insana olduğu gibi anlatıyorum. Beklentilerimi, kendimi, nasıl bir hayat yaşamak istediğimi. Ama olmuyor. Anlayan bir kişi bile bulabilmiş değilim" diye de devam etmişti.

Çok şey konuşulmuştu o gece. Ve iki şey üzerinde ısrarla durmuştu Beyefendi:

"Kadınlar ilişkiyi bir oyun gibi görür ve yaşar. Ve hiç kimse içindeki her şeyi asla anlatmaz."

Ve dertli adam bu iki tezini de kibarca reddedip, sonra da karışmıştı geceye sokaklarda...

***

İŞTE O KADAR

Para her şeyi yapar diyen biri, para için her şeyi yapandır.

***

OKUYUNUZ

Aşk ve Acı / Frida Kahlo

"Gecelerim, çarpan kocaman bir yürek gibi. Gecelerim aysız; pencereden süzülen gri ışığa gözünü kırpmadan bakıyor. Gecelerim aysız; pencereden süzülen gri ışığa gözünü kırpmadan bakıyor. Gecelerim ağlıyor, yastığım nemli ve soğuk. Gecelerim beni yokluğuna itiyor; seni arıyorum, yanımdaki dev bedenini, soluğunu, kokunu arıyorum. Neredesin?"

Rauda Jamis, yüreklere akan bir anlatıya davet ediyor okuru...