Bu yazıyı okuyabiliyorsanız şanslısınız!

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO) tarafından her bireyin temel eğitim hakkına sahip olduğunu vurgulamak için ilan edilen "8 Eylül Dünya Okuma-Yazma Günü" 1967 yılından beri her yıl bu tarihte, dünya genelindeki okuryazarlık sorununa dikkat çekiyor.

UNESCO'nun tanımına göre okuryazarlık; değişik türdeki yazılı kaynakları, kayıtları kullanarak tanımlama, anlama, yorumlama, bir araya getirme, iletişim kurma ve hesap yapma yeteneğidir.

Ancak daha geniş açıdan bakarsak, okuryazarlık, sosyalleşebilmenin; hayatı rahatlıkla sürdürebilmenin bir gerekliliğidir. Nihayetinde okuryazar olmak için eğitim almak, bir insan hakkıdır da.

Ancak okula gittiği hâlde okuryazar olmayan yetişkinler hayli fazla olmakla birlikte; birçok yetişkin de okuma yazma bilmekte fakat bunu etkin kullanımda ne yazık ki başarısız olmaktadır.

UNESCO'nun açıkladığı verilere göre dünya üzerinde 750 milyon yetişkin hâlâ okuma-yazma bilmiyor. Bunların üçte ikisi ise kadın!

Okuma yazma bilmemenin kadınlar üzerinde toplumsal açıdan pek çok olumsuz etkisi bulunuyor. Elbette ki bu sorunla bağlantılı olarak sonraki öğretim kademelerinde ve iş hayatında da kadınlar daha az yer alabiliyor.

Raporda son 50 yılda okuryazarlık oranlarının özellikle gençler arasında arttığı belirtiliyor. Türkiye hakkında yer alan bilgi ise, 7 milyon kişinin okuma-yazma bilmediği. Okuma-yazma bilmeyenlerin çoğunluğunu Türkiye'de de kız çocukları ve kadınlar oluşturuyor.

TÜİK Mart 2017 verilerine göre ise, Türkiye'de, 25 ve üzeri yaşta olup okuma-yazma bilmeyen toplam nüfus oranı %5,4 iken; bu oran erkeklerde %1,8 kadınlarda ise %9'dur. Yani okuma-yazma bilmeyen kadın nüfus oranı erkeklerin 5 katı!

Ülkemizde nüfusun büyük çoğunluğunun il ve ilçe merkezlerinde yoğunlaşmış olması, okuma-yazma bilmemeyi kırsal değil kentsel bir sorun olarak karşımıza çıkarmaktadır. Nitekim okuma-yazma bilmeyenlerin yarısı İstanbul, Şanlıurfa, Diyarbakır, Ankara, Adana, Bursa, Gaziantep,Van, Mardin, İzmir, Kahramanmaraş, Konya, Ordu ve Malatya illerinde yaşıyor.

Milli Eğitim Bakanlığı 2015 Yılı "15 Yaş ve Üzeri Türkiye Okumaz-Yazmazlık Haritası" na göre ülkemizde okuma-yazma bilmeyenlerin %12,03'ü (310 bin 790 kişi) İstanbul'da yaşıyor. Ankara'da 105 bin 614, İzmir'de ise 65 bin 573 kişi okuma yazma bilmiyor.

Okuma-yazma bilmeyen aileler, çocuklarının eğitim alma hakkından faydalanması hususunda da yetersiz kalıyor. Bu nedenle, toplumun gelişebilmesi için okuma yazma oranının her yaştan bireyler açısından artırılması büyük önem taşıyor.

Medeni toplumlar için gelişmişliğin endekslerinden biri, toplumda yaşayan insanların asgari düzeyde de olsa okuma-yazmayı bilme oranıdır. Nitekim bir toplumda insanlar okuryazar oldukça, o toplum kalkınmaya doğru ilerleme daha hızlı yol alacaktır.

Okuma yazma bilmenin çağdaşlaşmanın bir gerekliliği olduğunu bilen Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti kurduğunda "Benim savaşım bitmedi. Şimdi cehaletle savaşım başlıyor." diyerek, okuma-yazma oranının yükseltilmesi için çeşitli faaliyetlerde bulunmuştu.

Evet, son 50 yılda "okuyabilenlerin" oranı artmış olabilir fakat "okuyanların" oranı özellikle ülkemiz için hayli düşüktür. TÜİK verilerine göre, günde ortalama 6 saatini TV izlemeye, 3 saatini internete vakit geçirmeye ayıran Türk insanı, kitap okumaya yalnızca 1 dakika ayırıyor. Yani "yılda" sadece 6 saat!

Uluslararası Yayıncılar Birliği'nin 2016 verilerine göre ise, kitap, ihtiyaç listemizde 235. sırada yer alıyor. Türkiye, okuma alışkanlığında da dünyada 86. sırada!

Okur-yazar olamamak bir eğitim eksikliği, okuma alışkanlığına sahip olmamamız ise bir eğitim yanlışlığıdır. Japon'u, Fransız'ı, İngiliz'i okuyor biz okumuyorsak, eğitim sistemimizde okuma alışkanlığını sevdirmek adına büyük bir açık var demektir.

Bu yazıyı okuyabiliyorsanız çok şanslısınız. Nitekim bu yazıyı okuyabiliyor olmanız okuma yazma bilmeyen 1 milyara yakın insandan biri olmadığınızı gösteriyor. Ancak, çağdaş gelişmişlik düzeyine erişebilmek için bu şansı iyi değerlendirmek gerekiyor.

Yazarın Diğer Yazıları