Bugüne gelişimiz ve bundan sonrası

Türkistan’dan hareketle 1040 yılına kadar Anadolu’ya yaptığımız akınlar sonucu başladığımız bölgeye yerleşme işini, 1048 yılında yapılan Pasinler savaşıyla Doğu Anadolu’ya hâkim olarak tamamladık. 1071 yılında Bizans’la yaptığımız Malazgirt savaşının zaferle tamamlanması sonucu ise, Anadolu’yu kendimize yeni mesken edindik. 
1185 yılında ise Harzemşahlarla birlikte başlayan 2’nci göçlerimiz sonucu, ilk defa karşılaştığımız Kürtlerle aramızda çıkan ve anlaşmazlıkla sonuçlanan olaylar bizim muzafferiyetimizle sonuçlandı.  1162-1227 yılları arasında Cengiz Han’ın batıya yönelmesiyle birlikte Anadolu’ya daha büyük Türk göçü yaşandı. 16. Asra gelindiğinde ise Doğu ve Güneydoğuda yaşayan nüfusun %81’ini Türkler oluşturdu.
Kürtler ise, tüm ortak kaynakların bildirdiğine göre Zagros Dağlarında yaşayan, kervan yollarını keserek elde ettikleri ve hayvancılıktan sağladıklarıyla geçinen, örgütlenme şekilleri aşiretlerden oluşan, bir aşiretin konuştuğu dili diğerinin anlamadığı ve çeşitli rivayetlere göre birçok halkın birlikteliğinden oluşmuş bir kavimdir. Kürtlerin Güneydoğuya gelmesi ise bizim Anadolu’ya girmemizle mümkün olabilmiştir.
Daha sonrasında ise Selçuklular döneminde başlayan yabancılarla evlenme ve harem hayatı, Osmanlı Devletinde de devam eder. Türk boyu olan Kayılardan Osmanlı devletinin kurucusu Osman Gazi, oğlu Orhan Gazi’yi Yarhisar tekfurunun kızı Holofira (Nilüfer) ile evlendirmiş. İslamiyet’i kabul etmeyen bu hatun, Murat Hüdavendigar’ı Osman Gazi’nin kucağına torun olarak vermiştir. Bu gibi evlilikler ve harem hayatı Osmanlı Devletinin yıkılışına kadar devam etmiştir.
Türk hükümdarlar, yapılan evliliklerde İslamiyet öncesinde anne nesebine de önem verirken, sonraları soy babadan devam eder diyerek yabancı evliliğine başlamışlardır. Bununla da yetinmeyen Padişahlar saraylarına cariyeler almaya da başlamışlardır. Öyle ki, Sultan Abdülaziz zamanında saraydaki cariye sayısı 800’e kadar yükselmiştir. Kanuni Sultan Süleyman zamanında ise Valide Sultanlar saray entrikalarıyla devlet yönetiminde söz sahibi olmuşlardır.
Açılan Enderun okullarında yetiştirilen devşirmelere devlet idaresi bırakılmış. Sarayın taşra teşkilatlarının hizmetleri ise köleler içinden seçilen Birunlar vasıtasıyla yürütülmüştür. Zamanla devşirmelerden oluşturulan Yeniçeri Ocağı vasıtasıyla devletin güvenliği de sağlanmaya çalışmıştır. Durum o hale gelmiş ki, Osmanlı Devletinin hizmetinde bulunan 214 sadrazamdan ancak 79’u Türk olabilmiştir.
O dönemlerde bazı milletler ‘Kavmi Necip’ diye övülmüş, bazıları ise ‘Sadık Teba’ zannedilmiş. Türkler ise ‘Etraki bi idrak’, yani idraksız Türk diye dışlanmış ve aşağılanmıştır. Türkler savaşlarda methedilen o milletleri ve idarecileri korumak için ölmeyi hak etmiş varlıklar olarak görülmüştür.
Osmanlı Devleti Türkleri yok saymakla da kalmayıp, Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail arasındaki mücadelede, Şah İsmail’in yenilmesini müteakiben birçok Alevi Türkmen aşireti canlarını kurtarmak için İran’a kaçarken, kalanlar ise dağlara sığınmışlar. Osmanlı Sultanları bu olaylardan sonra bölgede yaşayan Kürtlere tanıdıkları yetkilerle Türkmenlere karşı bir asimilasyon harekâtı başlattırmışlardır.
Daha sonraları ise kurulan ‘Hamidiye Alayları’ ile Türkmenlere karşı baskılar yoğunlaştırılmış, bu duruma tahammül edemeyen ve başkaca gidecek yerleri de olmayan Türkmen aşiretleri çözümü Kürtleşmede bulmuşlardır. Unutulan ise, kültürün taşıyıcısının dil olduğudur. Okuma- yazma bilmeyen toplumlarda dil, yerini bir başka dile en az üç nesil sonrasında bırakır. Nitekim Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da da bu böyle olmuştur.
Atatürk’ün Cumhuriyeti kurmasıyla birlikte Türk varlığı yeniden kendine gelmiş. Dağlara sığınarak yaşam mücadelesi veren Türkmenler ise baskılardan kurtulmuştur. Eğer bugün Alevi Türkmen aşiretlerinin evlerinde ve cemevlerinde Atatürk resimleri bulunuyorsa bundandır.
Tarih tekerrürden ibaret derler ya, işte tekerrür eden tarihte, yeni Osmanlıcıların Atatürk ve Türk ifadelerini kullanmamaları ve bu değerlere düşmanca bakışlarının nedeni de budur. Ayrıca azınlık dediklerine bakışları ve Kürtçülere verilen tavizler de buradan gelmektedir. Türkler ise tarihi bilmemelerinden midir? Balık hafızalı olmamalarından mıdır? Yoksa Aziz Nesin’in ifadesiyle aptallıklarından mıdır? Bilinmez ama eskiye doğru hızla gitmektedir. Türk ve Hanefi İslam anlayışına inanan biri olarak ben, tüm bunlarının nedenini Atatürk gibi Türk’ü Türk’ün idare etmemesinden kaynaklandığını düşünmekteyim.

Yazarın Diğer Yazıları