Bülbül ile karganın arkadaşlığı...

Klasik Türk şiiri denilince akla ilk gelen, "âşık, mâşuk, mey, mahbup, kaş, göz, endâm" gibi "hüsniyat" şiirini çağrıştıran kavramlar oluyor. Fakat unutulmamalıdır ki eski şiirimizin bir de "hikmet cephesi" vardır. Bağdatlı Rûhî'den Ziya Paşa'ya uzanan bu hikmetli söyleyiş Türk edebiyatına nice güzel ve anlamlı beyit kazandırmıştır. "Divan"lar bunun müşahhas örnekleriyle doludur.

Bugün sizleri, siyasetin sıkıcı havasından alıp Nev'î'nin (ö. 1599) bir beytinin gölgesine götürmek istiyorum:

"Cevr-i dehr ile olur bülbül gurâba hem-nişîn//Yine şekvâyı gurâb eyler, garabet bundadır."

Şair bugünkü dille şöyle diyor: "Hayatın cilvesiyle bülbül kargaya musahip (arkadaş) olmak zorunda kalır. Lakin işin garibi, durumdan şikâyetçi olan yine kargadır."

Nev'î'nin ne demek istediğini biraz daha açabilmek için beytin anahtar kelimeleri olan "gurâb" (karga) ve "bülbül"ün Divan şiirindeki kullanımı ve tedâîleri (çağrışım) üzerinde durmak gerekir.

Kargayı bülbül diye satmak (çirkini güzel, kötüyü iyi diye tanıtmak), karga gibi leşe konmak (menfaat gördüğü yere çullanmak), leş kargası (Kötü durumda olanların bu durumundan faydalanan aşırı menfaatçi kimse) vb. deyimlerden de anlaşılacağı üzere bizim kültürümüzde karga; kötülüğü, uğursuzluğu, menfaatçiliği ve çirkin sesi temsil eder. Bülbül ise edebiyatımızda güzel sesin (bülbül gibi şakımak), akıcı dilin (bülbül gibi konuşmak/okumak), vatan hasretinin (Bülbülü altın kafese koymuşlar, âh vatanım demiş), vefakârlık ve cefakârlığın sembolüdür.

Bu bilgiler ışığında tekrar Nev'î'nin beytine baktığımızda şairin şunu söylemek istediğini görüyoruz: İyi, dürüst ve olgun bir insanın; kötü, çıkarcı ve cahil bir adamla bir arada bulunmak, konuşup sohbet etmek zorunda kalması halinde bu durumdan dürüst insanın rahatsızlık duyması gerekirken, çıkarcı kişinin şikâyetçi olması şaşılacak şeydir.

Söz "bülbül-karga" münasebetinden açılmışken Hz. Mevlânâ'nın konuyla ilgili bir beytinin, Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil'i nasıl sıkıntıya soktuğunu da hatırlatmadan geçmek olmaz. Mevlânâ'nın beyti şöyle:

"Çün şitâda zâglar pür-cûş olur//Uzlet eyler bülbülân hâmûş olur." (Kargalar kış mevsiminde coşar, bülbüllerse ortadan çekilip susarlar.)

Hz. Pîr'in bu beytinin, Ali Fuat Başgil'i nasıl sıkıntıya soktuğunu üstadın kendi ağzından dinleyelim:

Örfî idareye (sıkıyönetim) geldik. Sorgu hâkimi odası... Hâkim masada beni bekliyor.

-Oturunuz efendim. Evinizde arama yapılmış, bazı evrak ele geçirilmiş... Bunlar üzerinde sorgunuz yapılacaktır.

Hâkimin önünde iki yığın kitap, kâğıt, mektup...

-Evvela, şu kâğıt parçası üzerindeki eski harfli yazı sizin midir, ne yazıyor, okur musunuz?

-Benimdir efendim. "Gülistanı kargalar istilâ edince, bülbüller siner ve susar" yazıyor. Mevlânâ'nın Mesnevî'sinden meşhur bir beytin tercümesidir. Ziyaretime gelen bir zattan yazmıştım. Bir yazımda kullanmak üzere masamın üzerine koymuştum.

-Yazıdaki kargalardan kastınız kimlerdir? Millî Birlik Komitesi üyeleri midir?

-Söz benim değil, arz ettim, Mevlânâ'nındır.

-Kâğıda sizin yazdığınıza ve bir yazınızda da kullanmak istediğinize göre, her halde bir kastınız var.

-Gülistan Türkiye'dir. Kargalar onu velveleye veren Bâbıâli'nin bazı soysuz yazarları, bülbüller de benim gibi milliyetçi ve memleketçilerdir. (Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil'in HATIRALARI, İst. 1990, s. 41-42)

Kusura bakmayın efendim, sizi politik havadan biraz uzaklaştıralım derken her halde siyasetin tam ortasına attık. Af ola... 

***

ACİMİN GİRYESİ:

 

          ÖMÜR DEDİKLERİ

Ömür dediğin gündü, haftaydı, aydı.

Hepsi gelip geçti, zaten bir rüyaydı.

                               (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları