Bundan sonraki deprem

17 Ağustos depreminin hatırlandığı gün, benim de anılarım depreşti. Unutmam zaten mümkün değil. Fatih Altaylı'nın Teke Tek'i bitti, "Su içip yatayım" dedim. Tam buzdolabının kolunu tuttum, zangır zangır titremeye başladım. İlk anda aklıma "elektrik çarpması" geldi. Sonra, binanın yatıp kalktığını fark ettim. Hane halkına bağırdım; "Çabuk kalkın, deprem oluyor". Anında bir yumak oluşturduk ve kelimei şehadet getirmeye başladık. Sarsıntılar sona erene kadar öyle kaldık.

Olayın bir de gırgır yanı vardı. O zaman iki kedimiz bulunuyordu. Hani doğal afetlere duyarlı denilenler. Çinlilerin "deprem habercisi" dedikleri. Herkes dışarı kaçarken, bizim dört ayaklılar özel yastıklarında uyumayı sürdürdüler. Taa ki karınları acıkana kadar.

Öte yandan Düzce'yi vilayet yapan Gölköy-Marmara depremine fazla uzaktık. Bu yüzden oraları mahvederken İstanbul'dan sadece sarsıntılarını duyabildik.

İktidar değişti

Şöyle bir geçmiş taraması yapınca, depremin sonuçlarını çok daha iyi anlıyorsunuz. Ağırlığı Marmara bölgesinde olan "Türk ekonomisi çöktü". Dolayısıyla iş başındaki hükümet yıkıldı. DSP, ANAP ve MHP koalisyonu ağır hasar aldı. Ak Parti iktidarının yolu açıldı. İster inanın ister inanmayın 2002 seçimleri depremin sonucudur.

Ne yapıyoruz?

İstanbul baz alınarak, adına tedbir denilen icraatın durumunu fark edebiliyoruz. 7.4'lük bir hareketin bilançosu ölü ve yaralı sayısı anlamında büyük felaketti. Ne kadar miadını doldurmuş bina varsa, içindekilerle yerle bir oldu. Unutamadıklarım Avcılar'daki örnekler. Kolonlar kesilip, oto ve mobilya galerisi yapılanların içerisinden çıkarılan cesetlerin sayısı inanılır gibi değildi. Bir de Hendek'te çekilmiş bir fotoğrafı hatırlıyorum. Fay hattı apartmanın tam girişinden geçiyordu. Mermer basamaklar ayrılmış ama bina dimdik duruyordu. İşte bu görüntü "deprem değil ihmaller öldürür"ün belgesiydi. Los Angeles'deki 7.9'luk son depremde sıvalar bile dökülmedi. Hani şu Melih Gökçek'in adını bir türlü telaffuz edemediği St. Andreas Fayı bile teknoloji karşısında havasını aldı. Demek ki istenirse sonuç alınabiliyor.

İstanbul'da yeraltı ırmaklarını "su çimentosu" basa basa yok edenlere tanık olduk. Bunların üstüne dev siteler yapıldı. Buralar gelecekte yıkılacaklar arasında liste başı. "Depremde toplanma yeri" diye ayrılan alanlarda AVM'ler inşa edildi. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Deprem anında hastaneye ulaşacak yol bile yok. Hastane dedik de İstanbul'da bulunan 250'sinin yenileme ve güçlendirme çalışmaları ne durumda? Bilen var mı? 5 bin okulun kaçı elden geçirildi? Başta İnşaat Mühendisleri Odası olmak üzere beş önemli teknik kuruluşun raporu ortada; "İstanbul'un yüzde 30'u büyük risk altında". Zaten bu gerçeği ilgili bakan Mehmet Özhaseki de inkâr etmiyor.

En yukarıdan itiraf

Başbakan Yıldırım, anma törenlerine ve "Deprem Çalıştayı"na katıldı. İtirafta bulundu; "Bundan sonraki deprem Batıda". Ekledi; "Bu bilimsel bir tespittir". "Artık dikey mimari olmayacak. Yatay mimari uygulanacak" diye de konuştu. Yıldırım'a bir şey sormak istiyorum; "İstanbul'un tarihi siluetini bile bozan dikey binalara kim ruhsat verdi?" Erdoğan'ın "demiri kesen emri" bu defa neden uygulanmıyor. Tıraşlama ne zaman başlayacak? Galiba eştikçe altından bir sürü "metal yorgunu Ak Partili çıkacak"!

Varsa yoksa

Irak'ın kuzeyindeki Kürdistan ilanı bile umurumuzda değil. Deprem aynı şekilde. Tek hedefleri var; "Kemal Kılıçdaroğlu'nu tasfiye". Ahu Özyurt'un CNNTURK'te ağzından kaçırdığı gibi "Hapse atacaklar". Her şey unutuldu, senaryo CHP Genel Başkanı'nın imhası üzerine. Sadece rakibi yok etmek siyaset tarzı değil. Kimseye yarar sağlamaz. Merhum Demirel'in dediği gibi, bir gün bakarsınız "keser döner sap döner".

Deprem mi dediniz? Seneye 17 Ağustos'ta da bir "Deprem Çalıştayı" daha yaparız. Önüne "Uluslararası"nı oturttuk mu tamamdır...

***

Bu kaçıncı cinayet?

İzmir-Çiğli'de üç yaşındaki Alperen Sakin'in ölümüyle perişan olduk. Ana okulu servisinin şoförü -kurumun sahibinin kocası- ve araçta görevli kadının ihmali küçük yavrunun ölümüne sebep oluyor. Güneş altındaki kapalı araçta dokuz saat unutulan Alperen, Hakk'a yürüyor.

Bu kaçıncı sorumsuzluk faciası? Minik yavruyu kaybettikten sonra, üç kanaldan üçer müfettiş görevlendirseniz ne yazar. Alperen'i geri getirmek mümkün mü?

***

NTV Spor, bir ara kaldırmayı düşündüğü Kırmızı Çizgi'yi yeniden başlattı. Mehmet Ayan, Serdar Ali Çelikler ve Erbatur Ergenekon üçlüsü "sporun güler yüzleri". "Alaçatı'da kola ekmek 50 lira" ve "Saç modeli muhabbeti" ile futbol bağlantısını ancak bu kadar güzel izleyebilirsiniz. Üç silahşörleri tebrik ediyorum.

Yazarın Diğer Yazıları