Bunlar insan olamaz

Bunlar insan olamaz
Soykırım gecesinin sabahı, ceset tarlasına dönen Ağdam yoluna ilk ulaşanlardan Cingiz Mustayev gözyaşları içinde böyle haykırıyordu acısını...

 Resmi rakamlar 613 dese de, cenazelerine ulaşılıp defnedilebilenler dışındaki Azerbaycan Türkleri’nin akıbeti hâlâ meçhul... Ermeni canilerin traktörler, buldozerlerle ezip toplu mezarlara attıkları soydaşlarımızın kemikleri topraktan fışkırmaya başladığı gün anlaşılacak canavarlığın gerçek boyutları...

Hocalı soykırımının faillerinden Ermeni cani Zori Balayan, 13 yaşındaki bir Türk çocuğunun derisini nasıl soyduklarını/soyabildiklerini şöyle anlatıyordu:
 “...çocuğun bağırış çağırışları çok duyulmasın diye, Haçatur çocuğun annesinin kesilmiş memesini çocuğun ağzına soktu... Başından, sinesinden ve karnından derisini soydum. Saate baktım, Türk çocuğu yedi dakika sonra kan kaybından öldü... Ruhum halkımın yüzde birinin bile intikamını aldığım için sevinçten gururlanıyordu. Haçatur daha sonra ölmüş Türk çocuğunun cesedini parça parça doğradı ve bu Türkle aynı kökten olan köpeklere attı. Akşam aynı şeyi üç Türk çocuğuna daha yaptık...”
Bu Ermeni faşizmidir
İnsan olanın yüzleşmekten ürperdiği bu dehşet verici itirafın bir satırında bile mübalağa yoktu. İşgal sırasında Hocalı Valisi olan Elman Memedov, cesedini ancak 20 gün sonra bulduğu annesini; yüzünü, vücudunu hayvanlar yediği için ancak paltosundan tanıyabildiğini söylerken canavarlığın ne boyutlara vardığını da doğruluyordu:
“Benim annem 60 yaşındaydı. Ormanda öldürdüler. Ben anamın cesedini 20 günden sonra getirebildim. Yüzünü, başını, gözünü ormanda hayvanlara yedirmişler. Paltosundan tanıdım. Büyük annelerim vardı onları da öldürdüler. Benim kaynatam, hanımımın ailesi 9 kişiydi, hepsini öldürdüler. Biz sağ kalan Hocalılar Allah mucizesiyiz. O gece şehirdeki her üç kişiden biri öldü. Bu soykırım. Muharebede 100 bin adam da ölür. Bu yüz bin adam bir ay, beş, ay, dört ay içinde, bir yıl, üç yıl içinde ölür... Ama birkaç saat içinde bu kadar insanın ölmesi kitlesel katliamdır, jenosittir, soykırımdır. Bunları sadece Türk oldukları için öldürdüler. İnsan öldükten sonra artık nefesi yoktur. Ermeni, Türk’e o kadar düşmandı ki o ölmüş insanları gelip yeniden öldürüyordu.  Ölmüş insana yakından mermi sıkıp başını parçalıyordu, taşla kafasını eziyordu, başının derisini soyuyordu, gözünü çıkarıyordu... Bu faşizmdir, Ermeni faşizmidir. Ermeniler böyle bir hedef koymuşlardı; bir nefer de olsa Türk kalmamalı burada! O körpe çocuğun ne günahı var? Hiçbir günahı yoktur o körpedir, çocuktur, fidandır... Ama Hocalı’da böyle 59 çocuk vahşilikle öldürüldü. Sizden uzak olsun, sizin gibi 106 kadın öldürüldü. Bunun bir tek adı var, bu etnik temizlemedir.”
 

Gerçekler gömüldü
Memedov’un anlattıkları, katliamdan sonra Hocalı şehitlerine ilk ulaşanlardan olan Azerbaycanlı kameraman Cingiz Mustayev’in gözyaşları içindeki çığlığını getiriyor aklıma:
“Bunlar adam değiller...”
Soykırımdan kurtulabilen  “Allah’ın mucizeleri” yle konuşurken en çok  “Biz diyorduk ki Büyük Türk dünyası var bize sahip çıkarlar. Fakat olmadı, biz düşmanla bir başına kaldık”  cümlesi yakıyor insanın içini. Senden cansuyu beklemişler ama verememişsin, bütün dünyayla birlikte sadece izlemişsin; öyle bir suçluluk duygusu, utanç çöküyor ki insanın üzerine, daha da bakamıyorsun yüzlerine...
Hocalı’yı yazıp çizerken çoğumuzun düştüğü bir hata var aslında;  “klişe” haline gelen o istatistiği verip,  “613 kişi öldü”  deyip kapatıyoruz defteri.
Değil...
Bu  “613”  rakamı, katliamdan kaçıp kurtulabilenlerin sonradan ulaşabildikleri/bulabildikleri veya pazarlıkla cenazelerini alıp defnedebildikleri şehitlerimizin sayısı.
Hocalı’dan geriye 613 mezar kaldı; peki ya Ermenilerin yaktıkları, traktörler, buldozerlerle ezerek toplu mezara attıkları?

Adalet bekliyorlar
Biz ne istiyoruz Hocalı için? Adalet! Adalet nasıl sağlanır?
Adil bir yargılama ile!
Buyrun o zaman mahkemeye:
Sanık var:
Mesela; Ermenistan Savunma Bakanı Seyran Mushegoviç Ohanyan, mesela,  “Hocalı’dan önce, Azerbaycanlılar bizim şaka yaptığımızı sanıyordu, Ermenilerin sivil topluma karşı el kaldırmayacaklarını sanıyorlardı. Biz bunu kırmayı başardık...” diye itirafı da bulunan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan...
Tanık var:
Mesela; Newsweek’in, Times’ın,  İzvestiya’nın  “soykırımı”  gören muhabirleri.
Delil var:
Fotoğraflar, video kayıtları.
İtiraf var:
“Kardeşimin Yolu”, “Ruhumuzun Canlanması”,  “Haçın Hatırı İçin”; katillerin cilt cilt kitapları.
Ee karar da var:
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün, Hocalı’da yaşananların “Dağlık Karabağ’ın işgalinden bu yana gerçekleşen en kapsamlı sivil katliamı”  olduğunu ve ölümlerde  “Ermeni güçlerinin doğrudan sorumluluğunu” belgeleyen raporu...
Avrupa Karma Parlamenterler Meclisi’nin, Ermenistan’ı Azerbaycan’da  “işgalci”  olarak tanımlayan bir kararı...
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 822, 853, 874, 884 sayılı,  “Azerbaycan topraklarının Ermeniler tarafından işgal edildiğini”  bildiren dört kararı...
BM İnsan Hakları Örgütü’nün  “Hocalı’da sivillerin ölümünden Ermenileri sorumlu tuttuklarını” bildiren açıklaması...
Adaletin tecellisi için tek eksik kaldı:
Cezanın infazı!
Ermenistan’a soykırım suçunun gerektirdiği yaptırımın uygulanmasını sağlamak, önce hâlâ her gözlerini yumduklarında Hocalı’daki evlerini gören, dönüp de taşını toprağını öpmeyi hayal eden, sonra da  “Sadece Ermenilerin yaşadığı Büyük Ermenistan” ütopyası uğruna 1905’ten bu yana devam eden  “Türklerden arındırma”  operasyonlarının kapsamında göç eden 1 milyon, öldürülen 20 binden fazla, sakat kalan 50 bin, rehin 5 bin Azerbaycan Türkü ve 8 bin şehide  “kardeşlik görevimiz”  olmalı!

s3.jpg