Büyük avcı

Bir varmış, bir yokmuş. Zamanımızda her alanda kendini uzman zanneden bir zatı muhterem varmış. Yıllarca çalışıp yapmadık iş bırakmamış. Neler neler yapmamış ki simit satıcılığına, futbolculuktan ameleliğe.
O yoğun çalışmalardaki başarılar dikkat çekmiş olacak ki ünü ülke dışına taşmış. Bu birikim ve deneyimleri paylaşması adına yönetici yapılmış. Kendini yönetici yapanları mahcup etmeme adına zaman zaman gözyaşları dökerek paylaşımlar gerçekleştirmiştir.
Her ne kadar bu paylaşımları yaparken cama yazılanlardan okusa da paylaştıklarına, kendi görüşleriymiş gibi yansıtmış. Sonuçta dinleyenlerine vay canına çok büyük adammış demelerine, Kemal Sunal filmindekine benzer yürüyüş şekliyle de işte delikanlı budur dedirtmiştir.
Oturup günlerce sürdürdüğü istişareler ve yattığı istihareler sonucu, edindiği tüm bilgi, deneyim ve tecrübelerini değerlendirmek için her türlü imkânları kullanarak yol haritasını belirler.
Diğer taraftan da yıllarca özlemini çektiği avcılık sporunu ilerletmek uğruna kurslara başlayıp, başarıyla tamamlar. Her ne kadar binicilik ve futbolculuk branşlarında başarı sağlayamamışsa da avcılıkta başarılı olacağından emindir.
Biten kurs sonucu gerekli av malzemelerini kuşanarak safariye çıkar. Az gider uz gider, avcı arkadaşlarıyla birlikte kendisini karla kaplı bir dağın zirvesinde bulur. Dağın yüksekliğinin korkusu mu yoksa hava basıncından mıdır bilinmez, etraftakileri av olarak görür.
Kendini dağların kralı gören avcımız silahını kaptığı gibi gez göz der basar tetiğe. Silahın çıkardığı gürültüyle birlikte kopan kar kitlesi aşağı doğru hızla ilerlerken oluşan çığ, önüne kattığı her şeyi yok eder. Öyle ki aşağıda yaşam mücadelesi veren garibanlar yukarıdan kopan çığ nedeniyle Mevlasına kavuşur.
Kılınan toplu cenaze namazları sonucu dökülen gözyaşları sel olur akar. Olayın kaçınılmaz bir son olduğunu yazar, çizerler. Ayrıca atıcılığın kaçınılmaz sonucu olduğuna inanırlar ve orada olmadıklarına şükrederler.
Avcı görevini icra eylerken, çığlar peş peşe düşmeye devam eder. Halk olayları o kadar hazmetmiş ki olanları olması gereken tabii olaylar olarak görür.
Avcının gücünü görenlerden, avcılığa özenenler veya kendini avcıya hizmetkâr zannedenler görevlerini ifa etme adına sıraya girerler. Av olanlar ise kurtuluş adına göç eleği yükleyip çığ düşmeyen bir yer bulmak uğruna yola revan olur. Gitmeye gücü olmayanlar da kâbuslarla bölünen uykuları sonrası yarabbi ben günahkârım sen affet diye dua ederlermiş.
Avcının avıyla beslenenler ise güçlendikçe yeni avlar istemeye devam edermiş. Avcılar ise istekleri emir telaki edip daha çok cana mal olan avlarına devam edermiş.
Avcılık sanatı ülkede öyle gelişmiş ki. Avcılık kursları kifayet edemediğinden, daha teknik avcılar yetiştirmek üzere üniversitelerde bölümler açılmış. Bölüm açılma istekleri ise hizmette sınır tanımayan yöneticilerden gelmiştir. Nedendir bilinmez ama bu istekler bazı illerin üniversitelerinden gelir. Anlaşılan o ki o illerin avcılara daha çok ihtiyacı var.
Ne de olsa av olması gereken yerlerde avcı da olması gerek. Ayrıca avla avcı belirlenmelidir. Adalet, hak, hukuk, eşitlik ve inançlardan bahsetme. Avcının görevi avlamaktır. Yaşamı ne gerek önce icraat sonra düzenleme. Nasıl olsa düzenlemeyi avcı yaptıracaktır.
Acı olanı ise avcılık öğretisi yapılan kurumun adının Alpaslan olmasıdır. Alpaslan Anadolu’yu Türk’e yurt ederken yurt sahipleri avlansın diye düşünmemiştir. Demek ki takdiri ilahi bu olsa gerek.
Avcılar dikkat ediniz, o tüfekler bir gün geri tepip ava gideni avlatmasın. Esas takdiri ilahi o zaman gerçekleşmiş olur. 

Yazarın Diğer Yazıları