Büyük yarış

Devletin kurumları, hükümetin görüşleri ve istekleri doğrultusunda büyük bir yarışa girmiş bulunuyor. Bu yarışın kuralsız ve gayri nizamı yapılması sonucu doğacak olumsuzlukların ise devletimizin bölünmesine ve milletimizin ayrışmasına zemin hazırladığı endişesi tüm vatandaşlarımızda hâkim bir kanaat haline gelmiş durumdadır.
Yapılan yarışın startı açılım adında verilmiş. Bitiş noktası ise belirtilmediği için yarışçıların koşturmaları için kamçılanma devam etmektedir. 
Yarışı başlatan hükümet, yarışın devamı için birçok kuruma ya yarış heveslilerini getirmekte ya da koşmaya devam edemeyenlere işte kapı tehditleri savurmaktadır. Üç oy uğruna ve üç gün daha fazla makamda kalma adına bu işi başlatanlarla üç kuruş çıkar için destek verenler yarışı devam etmektedir.
Sürdürülen öyle bir yarış ki ne yasa tanıyor ne gelenek. Bu kuralsızlığın baş aktörlüğünü ise Milli Eğitim Bakanlığı yapmaktadır. İşe ders programlarına alt kimlik üst kimlik koymakla startı verip, özel okul ve dershanelerde Türkçe dışında dillerle eğitimi devam ettirip, üniversitelerde kürsüler açtırdı.
Baktılar ki halk bunları hazmetmiş, ne oluyor demesi gerekenler ise suskun, kazananlar ise daha çok, daha çok diyorlar. Öyleyse buyurun size devlet okullarında istediğiniz dilde eğitim dendi. Dahası diğer dersler öğretmensizlik nedeniyle boş geçerken, sizlerin çocukları derslere başlamadan alın size yedi yüz tane Kürtçe dersi öğretmeni diyerek cevap verildi.
Bu da gösteriyor ki ülkede demokratik açılım değil bir Kürt açılımı var. Başka etnik unsurlar ve onların dilleri değil sadece Kürtçe var. Belki de Kürt ve Kürtçe kavramlarını bizlere hazmettirdikten sonra gerisi gelecektir. 
Hani yasalar var. Toplumun ihtiyaçlarını karşılayıp, onları sulh ve sükûn içinde bir arada tutmak için. Bu yasalara da öncelikle örnek olmak amaçlı yasaları çıkaranların uyması gerekir. İşte o yasalarımız ve Bakanlığın beyni olan Talim Terbiye Kurulunun kararları eğitimin temelini oluşturur. Bütün eğitimle ilgili hükümler buradan verilir. Buranın kararlarına göre ise öğretmen olabilmek için Üniversitelerin Eğitim Fakültesi mezunu olma şartı vardır. Bunu bile yeterli bulmayıp bir de sınav getirilmiştir. Öyle ise atanacak yedi yüz Kürtçe öğretmenleri hangi kıstasları taşıyor da ataması yapılıyor. 
Öğretmenin görevi iyiyi doğruyu ilmi veriler doğrultusunda öğretmek. Diğer bir tabirle çocuklara da istendik davranışları oluşturmak. Peki, alınacak yedi yüz öğretmenden çocuklar üzerinde nasıl bir istendik davranış oluşturması bekleniyor. Çocukların Türkçeye karşı nasıl bakacağı, niçin bu dili öğrenmesi gerektiği ve bu dili öğrenmekle edinecekleri kazanımlar mı öğretilecek. Amaç bu ise konuyla ilgili yetişmiş ve görev yapan yeteri kadar bölücü öğretmen var.
Tabi Milli Eğitim Bakanlığı bunları yapar da Diyanet İşleri Başkanlığı bundan geride kalır mı? Oda aldığı bir kararla doğu ve güney doğu bölgelerimize bin “Mele” atar. Nedir bunlar demeyesiniz, bunlarda Kürt imamları. Tabi ki öğretmeni olur da imamı olmaz mı?
İmam ne iş yapar? İmamlarda bir öğretmendir. Halkımız öğretmene de imama da hoca demiyor mu? İmamlar da insanlarımıza inançlarının gereğini öğretip, doğru uygulamalarını sağlar. Yani aynen öğretmenler gibi insanlarımıza istendik davranışlar kazandırır.
Bunları yapabilmek için insan psikolojisini ve sosyolojisini bilmek gerekmez mi? Gerekir. Meleler hangi okulda, hangi dersleri görmüşler? Örgün eğitimde okumamışlar. Ya nerede okumuşlar Medreselerde. Medreseler bu kadar önemli ise neden kapalı? İlahiyatlar ve imam hatip liseleri neden var. Halen de sayıları niçin artırılır? Yasalarımız gereği örgün eğitimde okumayanlar imam olarak atanabilir mi? Hayır. Eğer bunlar insanlara inançlarını öğretecekse sadece niçin belli bölge? Diğer bölgeler inançlarını gereğini çok mu iyi biliyor, yoksa oralardakiler Müslüman mı değil?
Devlet kendi elleriyle ayrılıkçıların gelecek için gerekli olan bürokratını yetiştirir de sözde sivil toplum kuruluşu olan bazıları boş durur mu? İşte KESK’te olduğu gibi, onlar da bu yarıştaki yerlerini alarak hedeflerine bir an önce varmak için koşmaya başlarlar.
Tüm bunlar gösteriyor ki, yer adları tamam, geçmişte olanlardan dolayı özür dilenmiş, bürokratlar hazır. Bayrak diye taşıdıkları bir bez parçaları var, toplantılarda okudukları sözde mili marşları var. Partileri ve parlamenterleri de var. Eh geriye kalan ise sınırların belirlenmesi kalıyor. O da zaten “Mele” atanacak bölge diye belirlendi, para basımıyla bu iş tamam.
Yarış bitti mi? Tabii ki bitmedi. Sıra etnik gurup diye belirledikleri diğerlerinde. Aziz Türk milleti ve onun temsilcileri olduğunu iddia eden parlamenterler. Biz böyle büyük yarış görmedik ne güzel de koşuyorlar diye alkış tutmaya devam.

Yazarın Diğer Yazıları