Cami de bizim cemevi de...

Ötekileştirileni anlamak ve empati kurmak doğrultusunda yazdıklarım kimilerini rahatsız ediyor. En aşırı ifadesiyle hainleri veya maşaları sempatik göstermenin zararlarından dem vuruyorlar. Ötekinin (veya ötekileştirilenin) iyi bir tavrı olamaz mı, doğru kendi tekelinizde midir?
Milletin önemli bir kesimini hain, maşa, sürü, cahil, geri zekalı vb.. ithamlarla töhmet altında bırakmak kimsenin harcı değildir. Milletine saygı göstermeyenin milliyetçilik anlayışı sorunludur. Eğer ulus baskı altındaysa, kandırılıyor veya yanlış yönlendiriliyorsa, vatanını ve milletini sevenlerin görevi bu belayı ortadan kaldırmak, toplumu bilgilendirmek ve örnek olmaktır.
Milletini sevenler ile marjinal gruplar arasındaki fark, birincisinin toplumun merkezinde durması, ikincisinin ise adı üzerinde asıl gövdenin kenarında kalmasıdır. Biri sorunlara çare bulur, diğeri sorun üretir.
Milleti millet yapan en önemli unsurlardan olan ortak tarih bilincine yıllardır gizli ve açık saldırılar tertipleniyor. Kapsayıcı, kuşatıcı, birleştirici bir tarih felsefesinin eksikliği nedeniyle kadim düşmanlıklar ve önyargılar en küçük sorunda bile hortluyor. Siyasetçilerin oy devşirme hırsı ise içten içe yanan nifak ateşini körüklüyor.
Irak ve Suriye’nin perişan hali ortada. Eskiden Ankara’dan bakınca tek parça halinde görülen toplumlar onlarca parçaya ayrıştırıldı. Belki kendileri bile bu kadar parçalanacaklarını tahmin edemezdi. Farklılıklar ortak tarih bilinci potasında eritilemediği için şimdilerde büyük oyunda piyona dönüşmelerini esefle ve çaresizce seyrediyoruz.
Avrupa’nın ‘Orta Doğusu’, bizimse içinde bulunduğumuz coğrafyayı darmadağın eden fay hatlarıyla oynanırken farklılıkların kaynaştırılması çabalarına niçin tepki gösterilir? Aktif milliyetçiliğin gereği doğrunun nasıl başarılacağını göstermektir. Elini taşın altına koymayan hiç olmazsa hariçten gazel okumamalıdır.
Bu kapsamda Ankara Mamak’ta,  “Cami de bizim Cemevi de bizim” düsturuyla temeli atılan cemevi, cami, aşevi ve kütüphanenin bir arada bulunduğu kompleks güzel bir başlangıç olabilir. Nitekim projenin İstanbul, İzmir ve Gaziantep’te de hayata geçirileceği bildiriliyor. İstiklal Marşı’nın ardından Kur’an-ı Kerim ve gülbank okunan törende bir evin penceresinden sarkıtılan pankarta yazılan şiir manidardı:  “Veysel sapma sağa sola / Sen Allah’tan birlik dile / İkilikten gelir bela / Dava insanlık davası.”
Prof. Dr İzzettin Doğan’ın başkanlığında, ağustos ayının son günü toplanan Cem Vakfı Yürütme Kurulu tarafından yapılan açıklamadan çıkarılacak ibretler var.  “Tüm siyasi partilerin din ve vicdan özgürlüğü konularında kamuoyuna tatmin edici mesajlar vermediklerine” vurgu yapılan açıklamada, “Cami-Cemevi ayrımcılığının anlamsızlığı, ibadethanelerin devlet tarafından belirlenemeyeceği konularında tam görüş birliği sağlandığı, ibadethanelerin yan yana olmasında herhangi bir sakınca görülmediği” belirtiliyor.
Cem Vakfı’nın verilerine göre ülkemizde 2 binin üzerinde cemevi hizmet veriyor. Toplumların kimliklerinin, inançlarının, kültürlerinin devlet tarafından biçimlendirildiği dönemler artık maziye gömülmelidir. İnsanlığın utanç tablolarının sergilendiği tarihin karanlık dehlizlerine göz atarsınız zalimlerin nasıl anıldığını görürsünüz. Barış çağrısına kılıçla cevap verilmez. Tarihin akışı geriye çevrilemeyeceğine göre bundan sonra yapılması gereken birlikte yaşama kültürünün yaygınlaştırılmasıdır.
Kimin hain kimin dost olduğunu vicdanınızda hissedebilir, kanaat getirebilirsiniz ancak hükmü mahkeme verir, infazı devlet yapar. Kişilerin kendini polis ve mahkeme yerine koyduğu sistemin ismi anarşidir, yaşayarak öğrendik!
“Cami-Cemevi-Aşevi” kompleksinin ülkemizde toplumsal barışa doğru bir yeni adım olduğunu kaydeden Cem Vakfı’nın,  “gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin Alevilere karşı sürdürdüğü sistematik ayrımcı tutuma derhal son verilmesi”  çağrısına kulak tıkamayalım.

Yazarın Diğer Yazıları