Çamuroğlu ve Alevi açılımı

AKP’nin Alevilik açılımı yoğun tartışmalara yol açtı; özellikle de Alevi kesim içinde bu tartışmalar yeni ayrışımlara yol açacakmış gibi görünüyor. İşin ilginç yanı, AKP ile siyasal işbirliğini savunan ve bu amaçla  “ortalığı karıştırmakla”  suçlananın AKP’den milletvekili seçilen Reha Çamuroğlu olması.

Önce Çamuroğlu’nu tanımamız gerekiyor. Reha Çamuroğlu, Alevi kökenden gelmesine karşın, Alevi yurttaşlarımız arasında bu kesimi temsil sıfatı olmamakla suçlanan bir romancı. Oysa herşeyden önce onu siyasal kimliğiyle değil, son dönem Türk edebiyatının zirve isimleri arasında görmemiz geekiyor. Yani edebiyatçı Çamuroğlu’yla siyasetçi Çamuroğlu’nu birbirinden ayırmamız gerekiyor. Şah İsmail’in yaşam öyküsünü anlatan “İsmail” romanı edebiyatımızda en az Pamuk’un Kar’ı kadar tartışılmış, üzerinde sayısız eleştiriler yazılmış bir baş yapıt.

İlk kez hem de Alevi kökenli bir yazarımız, bugüne kadar Anadolu Türklüğü için kapalı bir efsaneye dönüşmüş bir Türk hükümdarını hem tarihsel hem de estetik düzlemde değerlendirerek, onun yaşam öyküsüne yeniden hayat verirken, iman, şair, sultan, stratejist ve kendisine hakaret eden annesini bağrına taş basarak ölüme gönderen büyük Türk Şah’ını Türkiye’nin okuruna sundu. Roman, Azerbaycan’da da Yazarlar Birliği’nin yayın organı Edebiyat Dergisi’nde yayınlandığında büyük yankılar yarattı. Anadolu Alevi nefeslerinde “eyvallah Şahım eyvallah” diye selamlanan İsmail’in, Yavuz Sultan Selim’le giriştiği Çaldıran Savaşı’nın tarisel arka planı romanda ustaca yansıtılmıştı.

İsmail’i, “Son Yeniçeri”, 2’nci Abdülhamid’e yönelik Ermeni komitacılarının Yıldız suikastini anlatan “Bir Anlık Gecikme” ve yine ondokuzuncu yüz yıl Osmanlı aydının ikilemini çözümleme denemesi alan “Kalem Efendisi” adlı romanları izledi.

Romancı ve düşünür Çamuroğlu’nun  “suçu”  ise Orhan Pamuk gibi yurtdışında tanınmak ya da Nobel peşinde koşturmak olmadığından (hatta Pamuk’un tam tersi siyasal görüşleri savunuyor) siyasal serüveni medya ve Alevi önderlerince ön plana çıkarıldı. Oysa DYP genel başkanlığına seçildiğinde yazar, başta Ağar olmak üzere DYP yöneticilerine yalnız cumhuriyet tarihinde değil belki de Osmanlı’dan bu yana tabu sayılabilecek şu sözü söylemeyi başarmıştı:
 “Yavuz Sultan Selim ne kadar bizimse Şah İsmail de o kadar bizimdir.” Gerçek de bütünüyle işte bu sözlerde yatmıyor mu?

DYP’deki çalkantılar, küçük siyaset hesapları Çamuroğlu’nun bir köşeye itilmesine neden olacaktı. O da bir aydının dürüstlüğünü, onurlu tavrını sergileyerek bu partiden istifa etti. Anlaşılmamış, hakettiği övgüyü alamamış yazarların edebiyat alanından siyaset dünyasına dramatik geçişleri günümüzün çarpıcı gerçeklerindendir. Dürüst, başarılı bir romancı-yazar ve düşünce adamı olarak Çamuroğlu, AKP tarafından siyaseten keşfedildi ve milletvekili seçildi. Zaten Son Yeniçeri’nin devamı olan Kalem Efendisi’nde o, bu olguyu anlamlı biçimde kahramanlarından birinin ağzından şöyle aktarmıştı:

“Evladım, biz Yeniçeriler, keyfimiz öyle istedi, keyiflenelim diye siyasetle uğraşmadık. Nasıl ki bir ferdin fırsatı varsa, müesseselerin de fırsatı vardır. Kısa vadede hevesler güçlü olabilir; ama uzun vadede hep bu fırsat galebe çalar. Göreceksin bu yeni ordunun da fıtratı bizimkinden farklı olmayacaktır.”

Çamuroğlu bugünkü siyasal konumunu romanındaki tiplerden birinin aracılığıyla işte böyle gündeme getiriyor.

Reha Çamuroğlu Başbakan Erdoğan’ın iftarına bazı Alevi kanaat önderlerini götüreceği ve tek başına Alevilik açılımı yaptığı için suçlanıyor. Haksız, yanlış ve AKP’nin belki de işine daha çok yarayacak bir tavır bu. O, “Alevilik İslam dışıdır, İslam’dan önce vardı” zihniyetinin Türkiye’de çatışmayı derinleştireceğine inandığından, yalnız başına mücadele veriyor.

Yazarın Diğer Yazıları