Çanakkale Zaferi yahut analar ağlamasın..

Bugünlerde Çanakkale Zaferi'nin 100. yılını coşkuyla kutluyoruz. Gazetelerde, televizyonlarda, açık oturumlarda yahut miting meydanlarında çok güzel konuşmalar yapılıyor, göğsümüzü kabartan tablolar çiziliyor. Elbette bütün bu etkinlikler güzeldir, hoştur ve yapılması gerekir. Lakin bence "100 yıl önce Çanakkale'de yaşadıklarımızdan fert, millet ve devlet olarak nasıl bir ders çıkarmalıyız" diye kendi kendimize sorup üzerinde düşünmemiz çok daha önemlidir.
Cenap Şahabettin "Tiryaki Sözleri"nde şöyle der: "Bugün bir ders, yarın bir muâdele, dün bir muallimdir."
Demek ki dün bir öğretmendir ve bize (bugün) bir şeyler (ders) anlatıyor. Öğretmenin (dün) anlattıkları ile bu anlatılanlardan aldığımız ders (bugün) yarınımıza yön verecektir.
Öyleyse gelin o öğretmenin (dün) anlattıklarından iki ibret tablosu sunalım ve sonra bu tablodan ders alıp almadığımız üzerinde düşünelim. Sanırım bu düşünce egzersizi bugünümüzün/yarınımızın nasıl teşekkül ettiğini/edeceğini bütün çıplaklığı ile ortaya koyacaktır.
İsterseniz önce, Çanakkale'de İngilizlerin siperlerimize fırlattığı el bombasının isabet etmesiyle sağ kolunu kaybeden Mehmet Çavuş'un tabur komutanına yazdığı mektuptan başlayalım:
"Sağ kolumu kaybettim, zararı yok, sol kolum var. Onunla da pekâlâ iş görebilirim. Beni müteessir eden yaramın henüz kapanmamış olmasıdır. Hastaneden kurtularak harbe iştirak edemediğim için beni mazur görünüz, affediniz muhterem komutanım."
Bu da, oğlu Hüseyin'i askere uğurlarken annesinin söylediklerinden:
"Hüseyin... Dayın Şıpka'da, baban Dömeke'de, ağaların da sekiz ay evvel Çanakkale'de yatıyorlar. Bak son yongam sensin! Minareden ezan sesi kesilecekse, câminin kandilleri körlenecekse sütlerim haram olsun, öl de köye dönme. Yolun Şıbka'ya uğrarsa dayının rûhuna Fâtiha okumayı unutma! Haydi, oğul, Allah yolunu açık etsin."
İşte bir tarafta Çanakkale destanını yazan Mehmetçik ve annelerinin söyledikleri, diğer tarafta "yanlış yapıyorsunuz" demeye teşebbüs etsek hemen "Analar ağlasın mı, şehit cenazeleri mi gelsin? diye sözümüzü ağzımızda bırakan yöneticilerimiz...
Şimdi soruyorum sizlere, lütfen vicdanınızın sesine kulak vererek cevap verin. Çanakkale Zaferini kazanan ve Mehmet Akif'in "Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi" mısraı ile tavsif ettiği Mehmetçik ve annelerinin anlattıklarından ders almış mıyız acaba?.. Sanmıyorum...
Şayet ders almış olsaydık, bir gece yarısı Süleyman Şah türbesini kendi elimizle yıkar, Süleyman Şah ve iki muhafızının kabirlerini arabalara yükleyip ardımıza bakmadan kaçar mıydık?
Bizi ilzam etmek için hemen "Askerlerimizi orada IŞİD öldürse miydi?" diye homurdanmaya başlayanlar olduğunu biliyorum. Peki, o zaman Çanakkale'de şehit düşen 250 bin Mehmetçiğe ne diyeceğiz? -Hâşâ sümme hâşâ- enayiliklerine doymasınlar, keşke kaçsalardı mı diyeceğiz? 
Çok açık ve net söylüyorum! Biz ölmek ve öldürmek için değil, yaşamak ve yaşatmak için varız. Fakat yaşamak ve yaşatmak için ölmek gerekiyorsa bir gül bahçesine girercesine ölüme de hazır olmalıyız. Çanakkale Zaferi bize bunu ihtar ediyor. Bunun dışında ne söyleniyorsa kulak asmayın, hepsi lafügüzaftır.
Çanakkale şehitlerini ve onları doğuran anneleri rahmetle anıyoruz...

 

Yazarın Diğer Yazıları