Çatladıkapı mı çatladı devlet mi? 

Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "BM'de dünya liderlerine mi yoksa muhtarlara mı konuşuyorsun belli değil" sözlerine cevaben, "Bilmiyor ki benim her muhtarım kendi mahallesinin lideridir. Bilmiyor ki benim her muhtarım bir dünya lideri seviyesinde bilgiye, birikime, kabiliyete, dirayete sahiptir, çünkü seçilmiştir. Muhtarı küçümseyen, halkı küçümseyen, ülkesini küçümseyen bir siyasi parti liderinin ne kendi partisine ne de bu millete hayrının dokunması mümkündür" dedi.

Daha birkaç gün geçmişti ki Erdoğan, bu defa, ABD ve Avrupa'dan gelen "100 bin kişiyi 15 Temmuz'dan hemen sonra nasıl tasfiye ettiniz?" eleştirilerine, "Bize dünyadan akıl verenler var, bu kadar ismi nasıl biliyorsunuz. Nasıl oldu da bunları toparladınız, içeri aldınız. Biz devletiz be! Burası Çatladıkapı Muhtarlığı değil. Bir devletin istihbaratı bunları bilmiyorsa kusura bakmasınlar" diye cevap verdi.

***

Konunun polemik yönü, muhtarlarımızın dünya liderleri seviyesi üzerinde olup olmadığı üzerinde duracak değilim. Benim üzerinde durduğum konu, devletin temel niteliklerinin çatlaması ile ilgili.

Önce Çatladıkapı adının nereden geldiğine bakalım. Çatladıkapı, İstanbul'un Küçükayasofya mahallesindeki semtlerden biridir. 1532 yılındaki büyük depremde İstanbul surları tam da bu kapının bulunduğu yerden çatlamış, o tarihten sonra İstanbullular bölgeye Çatladıkapı demiştir. Hoca Ahmet Yesevi Vakfı oradadır. Kapı ağası Hüseyin Ağa, kiliseyi camiye çevirdikten sonra yanına da bir medrese inşa ettirmiştir. 1993 yılında çöplük olan medreseyi Hoca Ahmet Yesevi Vakfı Başkanı Erdoğan Aslıyüce restore ettirmiştir. Biz Aslıyüce'yi ziyarete gittiğimizde her defasında Çatladıkapı'dan sahile çıkarız. 

Peki konunun devletin temel nitelikleri ile ne ilgisi var? Bir defa, devletin temeli adalettir. Tayyip Erdoğan, 2002'den itibaren ve özellikle 2010 referandumundan sonra yargıyı, bugün resmen terör örgütü olarak kabul edilen CIA patentli bir cemaate teslim etmiştir. Cemaatin yargı ayağı, devletin ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü hayatı pahasına savunan ordudaki kadroları tasfiye etmiş, yerlerine çocuk yaştan beri yetiştirdikleri elemanları yükseltmiştir. Bu altüst oluş, Tayyip Erdoğan'ın "Ne istediniz de vermedik?" sözüyle sabit olduğu gibi tamamen AKP iktidarının plânlamasıyla yaşanmıştır. Fakat bu arada, devlet göbeğinden çatlamış, bu yüzden 15 Temmuz darbe ve işgal girişimiyle karşı karşıya kalmıştır.

***

Tayyip Erdoğan şimdi, "Bizdeki yargı, ABD'deki yargıdan daha bağımsızdır" diyor ama Türkiye'de yargının en önemli meselesi, yargı bağımsızlığının ortadan kaldırılmış olmasıdır.

15 Temmuz darbecileri bertaraf edildiği halde, sanki onlar başarmış gibi askeri okullar, askeri hastaneler kapatılmaya, kışlalar şehirlerden uzaklaştırılmaya başlanmıştır. Bu da yetmemiş, Türkiye'nin en başarılı liselerinin öğretmen kadroları dağıtılmış, bu liselerden birine atadıkları idarecilerden biri "Bütün okullar imam hatip gibi olacak" demiştir!

Bu durum, devletin göbeğinde açılan yarayı daha da büyütmüştür.

***

Suriye politikası fiyaskoyla sonuçlanmış, ABD ve Avrupa, PKK türevlerini silahlandırmış, bir zamanlar Cezayir dayısına vergi veren Amerika, bu bölgede meydana gelen bir savaşta, ay-yıldızlı bayrak taşıyan yerli Osmanlı vatandaşlarını Amerikan denizcilerinin nasıl öldürdüğünü gösteren resimleri güncelleyip Türkiye'ye gözdağı verir olmuştur. 2000 yılında da Türkiye'yi işgal tatbikatı yapmışlardı!

Bütün bunların üzerine, devletin uluslararası dayanağı olan Lozan'ı, Cumhurbaşkanı mevkiinde bulunan Tayyip Erdoğan hedef almış, rejimi değiştirecek başkanlık sistemi için önünü açan da milliyetçi partinin başkanı olmuştur!

Devletin kapısını çatlatmış olmadılar mı?

Yazarın Diğer Yazıları