Çelişkinin fotoğrafını çekebilir misin Abidin?

Ölen, bütün hayatını komünizm uğruna mücadele için geçirmiş bir Marksist... Yani 'din'e ideolojik bakışı 'afyon' seviyesinde...

Cenaze, Karacaahmet Mezarlığı'ndaki caminin musallasına konmuş... Dev-Genç bayrağı tabuta sarılmış, TKP'liler, HDP'liler, ÖDP'liler, eskinin tanınmış örgütçüleri, yeni militanlar vs. cenaze saflarında yerlerini almışlar...

Buraya kadar her çelişki kendi içinde normal görülebilir... Normalliği tam ortadan yaran bir imam geliyor cenazenin başına dua için... Başlıyor 'dini bütün' cemaatin içini titretmeye: "Rabbine dön ey kul emr-i ilâhisine boyun eğip vefat eden, Dev-Sol'un kurucularından Bülent Uluer Beyefendi'ye Rabbim gani gani rahmet eylesin..."

Ömrü rahmetin peşinde koşmakla geçmiş gibi cemaat ellerini açmış bir güzel "Amin" diye karşılık veriyor... İmam yakalamış cemaati bırakır mı? Mevtanın cinsine göre devam ediyor: "Bu vatana, bu millete, bu bayrağa yapmış olduğu hizmetlerinin mükâfatını yüce Rabbim ahiret yurdunda nimetleriyle taltif eylesin..."

Eh, hayatını her daim ahirete göre tanzim etmiş mâlum cemaat, ahiret yurdunun nimetlerini göz önüne getirerek yine aminleri yapıştırıyor... Bir komünist ve onu ahirete yolculayan diğer komünistler için bir final ancak bu kadar trajikomik olabilirdi ve oluyordu...

***

Hayatları boyunca "Kahrolsun Amerikan emperyalizmi" klişesini hem besmele hem de hamdele olarak kullanan nice komünistin, 'Rojava devrimi' adına Ayn-el Arap için Amerikan savaş uçaklarından yardım beklemeleri ve gelince de zafer nârâları atmaları, Amerikan bayraklı tişört giymiş veya kolluk takmış cinslerle cephe oluşturmaları kadar tuhaf bir durumdu...

Yine de imam ciddiydi, hızını alamamıştı, her türlü komünist rengin huşu içinde aminlerle eşlik ettiği duaya devam ediyordu: "Çıkmış olacağı bu son yolculuğunda siz değerli dostlarından, sevenlerinden arkadaşlarından ve yoldaşlarından bir hüsn-ü şahadet ve hak helâlliği bekler. Sizler kendisini hali hayatında yaşarken, yakinen tanıyanları, bilenleri, dostları olarak merhumu nasıl bilirdiniz?"

Zaten hüsn-ü şahadet yoldaşlardan oluşan bu cemaate yakışırdı... Hüsn-ü şahadetin bir klarnet sanatçısı olup olmadığı konusunda şüpheleri bulunan kimi yoldaşları da "İyi biliriz" diye seslendiler... Söz yine imamdaydı ve duanın bam teline gelinmişti: "Kendisinin Allah'a, Rasulullah'a, Kitabullah'a, İslâm'a ve ahiret gününe iman etmiş iyi bir insan, iyi bir arkadaş, iyi bir dost, iyi bir komşu, iyi bir Müslüman olduğuna şahitlik eder misiniz?"

Allah'ı muhtemelen bir yerden hatırlayan ama Rasullulah ile Kitabullah'ın ne anlama geldiğini zor çıkarabilecek cemaat şahadeti hemen yapıştırıyor haliyle... Sonra yine Dev-Genç marşına geçiliyor tabii...

Devletimizin resmi imamı, biraz daha gayret etse "Allah, cennetinde Marks'a, Engels'e, Lenin'e komşu eylesin" diyecek...

***

Böyle bir merasime kızanlar da olmadı değil... Cumhuriyet'ten Işıl Özgentürk "Yıllarca 'Din bir afyondur!' diye haykıran kalabalığın, bir hocanın arkasında el açıp dua ettiklerini görünce biraz değil epey canım sıkıldı" diye yazarak 'İslâmî' usul kesime, pardon cenazeye karşı çıktı...

Ona göre, cenaze ailenin değil yoldaşlarındı... "Alırsın cenazeni, gidersin daha geniş, binlerce kişinin arabaların arasından geçmeye çalışmadığı bir mezarlıkta, cenazeni marşlarla, şiirlerle toprağa verirsin. Ve kim nereden getirirse getirsin, farklı coğrafyalardan gelmiş toprakları tek tek mezara atarsın, çünkü sosyalistler sınır ve kural tanımazlar, bu böyle biline ve artık böyle yol alına" diyordu...

Gel de bunu 'duruma göre pozisyon alan' resmi imamlarımıza anlat bakalım... Neresinden tutarsanız tutun absürtlüğün sınırlarını zorlayan bu fotoğraf, var olan çelişkileri ne de güzel özetliyor değil mi?

Yazarın Diğer Yazıları