Cemaate yardım toplayan emniyet müdürü!
Toygun Atilla, “Patronlar Dünyası”nda yazdı:
“Ayhan Bora Kaplan ve suç örgütüne yönelik operasyondan sonra, MİT’in takibi sonunda, Ankara Emniyet Müdürlüğü'nde görev yapan üst düzey bir emniyet müdürü İzmir'de suç örgütünün avukatlarından biri ile buluştu. O emniyet müdürü, müvekkilleri hakkında operasyon yaptığı avukattan 300 bin dolar aldı.
Tüm bu alışveriş, MİT tarafından kayıt altına alındı.
Kumpas soruşturmasından sonra açığa alınan bu emniyet müdürü, iddia o ki, idari tahkikat sırasında bu rüşveti ‘Menzil'e yardım topluyordum. Rüşvet değil, hayırlı bir iş için alınan paraydı’ sözleri ile savundu.”
***
Ayhan Bora Kaplan soruşturmasından sorumlu üç üst düzey polis müdürü açığa alınmıştı. İçişleri Bakanlığı tarafından duyurulan açığa alınma kararı sonrasında iktidara yakın medya, bu olayı, “üst düzey emniyet görevlilerinden AKP'ye 17-25 Aralık'a benzer bir kumpas girişimi” diye yorumladı.
Rüşvet aldığı iddia edilen emniyet müdürünün adı açıklanmadı. Ben de bu sebeple isim vermiyorum... Asıl üzerine durmak istediğim konu rüşvetin gerekçesidir...
***
Geçmişte, emniyet ve istihbarat, bütün tarikat ve cemaatleri takip ederdi. Zaman zaman da baskınlar yaparlardı. Sonra işin perde arkasında neler döndüğü ortaya çıkmaya başladı. Meğer bu tür tarikat ve cemaatler, faaliyetlerini aslında devlet içindeki bazı birimlerin kontrolünde sürdürüyormuş...
İşte sonradan FETÖ denilen cemaatin durumu... Fetullah Gülen, 20 yaşında ve İskenderun’da askerliğini yaparken, camilerde vaazlar veriyordu. Şikâyet üzerine polis tarafından yakalandı ve asker olduğu anlaşılınca İskenderun Garnizon Komutanlığı’na teslim edildi. Ankara’dan gelen bir telefonla hakkında hiçbir işlem yapılmadı, birliğine gönderildi. Cemaatleşme döneminde Fetullah Gülen hakkında zaman zaman davalar açıldı ama devlet büyüklerinin koruması altında olduğu için beraat etti. Süleyman Demirel, Turgut Özal ve Abdullah Gül, Gülen okullarının Türk dünyasında ve bütün dünyada yaygınlaşması için devlet başkanlarına, dışişleri bakanlarına mektuplar yazdılar. Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde FETÖ, devlet içinde devlet haline geldi... Sonunda Fetullah Gülen, kendilerine verilen imkânlarla ve kadrolarla yetinmeyerek ihalelerden de pay isteyip alamayınca kıyamet koptu. Gülen, bu havuzlara “irin havuzu” dedi ve iktidarla arasındaki bağı kopardı.
***
İhale komisyonları, havuzda toplanıyor ve yurt dışında yatırıma dönüştürülüyordu. Sonra bu paraları kullanan yabancı ortaklar, Türkiye’de özelleştirme çerçevesinde alımlar yapıyordu. Yurt dışına kaçırılan paraların toplamı, önceleri 200-300 milyar dolar seviyesindeyken sonradan trilyon dolara ulaştı. Türk parasının pula dönmesinin asıl sebebi, işte bu para transferidir.
Ekonominin düzelmemesinin asıl sebebi de budur. Para, bir ekonomik vücudun kanıdır. Vücuttan fazla miktarda kan çekilirse ne olur?
Bütün bu organizasyonlar yapılırken, kulaktan kulağa, “Bu paralar İslam birliği için kullanılıyor” propagandası yapıldı. Bu sebeple uzun yıllar, komisyon havuzları, AKP seçmeni tarafından rüşvet diye görülmedi...
Öyle ki evinde kayıt dışı milyon dolarlar yakalatan bir kamu görevlisi, “imam hatip lisesi yaptıracaktım, bunlar bağış paralarıdır” diye savunma yaptı. Bu savunma da geçerli kabul edildi...
***
Şimdi, soruşturmasını yaptığı suç örgütü liderinin avukatından 300 bin dolar para alan emniyet müdürünün "Menzil'e yardım topluyordum. Rüşvet değil, hayırlı bir iş için alınan paraydı" diye savunma yapması, tarikat veya cemaatlerin artık devlet nezdinde en az imam hatip lisesi kadar meşru kabul edildiğinin göstergesidir...
Rüşvetin belgesi olmazmış ama gerekçesi her zaman hazırmış...
Tuz böyle koktu...