Cemil Çiçek biliyordu!

Cemil Çiçek biliyordu!
Ahmet Hakan’ın, Hürriyet Gazetesi’nde 2 Nisan 2007’de yayınlanan yazısında, adı saklı Bakan, Hakan’a cemaati şikayet ediyor, “cemaatçi polisler” ile “cemaatçi savcılar”ın icraatlarından dert yanıyor: Emniyette gruplaşıyorlar, adliyede dayanışma içinde oluyorlar.

Erdoğan’ı Çiçek de bilgilendirmedi mi!

Haber: Salim Yavaşoğlu

Hakan, kaynağını 7 yıl sonra, 28 Kasım 2014’teki yazısında şöyle açıkladı: Cemaat’e en küçük laf etmenin bile büyük risk taşıdığı bir dönemde o riski alma cesareti gösteren... Bugünleri ta 2007’de gören O “Bakan”, dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek idi.
Yargı ve emniyet içindeki cemaat yapılanmasından kimsenin kendilerine haber verilmediğini söyleyen Erdoğan’ı, dönemin Adalet Bakanı Çiçek’in neden bilgilendirmediği kafaları karıştırdı. Yargı ve emniyet içindeki cemaat yapılanmasından kimsenin kendilerine haber verilmediğini söyleyen Erdoğan’ı, dönemin Adalet Bakanı Çiçek’in neden bilgilendirmediği kafaları karıştırdı
Etiyopya, Cibuti, Somali ziyareti sonrası dönüş yolunda yandaş gazete temsilcilerine açıklama yapan Tayyip Erdoğan’ın, yargı ve emniyet içindeki cemaat yapılanmasında “iyiniyetlerinin kurbanı” olduklarını öne sürmesi ve “Bunu yazıp çizenler de söyleyenler de kalkıp da bunları bize iletmediler, bizimle paylaşmadılar. Şurada 2, 2.5 yıl, yani MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a malum operasyon yapıldığından itibaren bu işi anlamış durumdayız” demesini devleti bilen istihbaratçılar ve siyasetçiler inandırıcı bulmadı. Dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in,  2 Nisan 2007’de Hürriyet Gazetesi’nde Ahmet Hakan’a dert yandığı bilgileri dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’la neden paylaşmadığı da anlaşılamadı.

Hakan yazmıştı
Ahmet Hakan’ın, Hürriyet Gazetesi’nde 2 Nisan 2007’de yayınlanan yazısı da, “Bunu yazıp çizenler de söyleyenler de kalkıp da bunları bize iletmediler, bizimle paylaşmadılar” diyen Tayyip Erdoğan’ı yalanlar nitelikte arşivlerde duruyor. Ahmet Hakan, “Cemaat, Ey Cemaat” adını taşıyan yazısında adını 28 kasım 2014’te açıkladığı dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in kendisine cemaati şikayet etmesini dile getirmiş, “cemaatçi polisler” ile “cemaatçi savcılar” ın icraatlarını anlatmıştı. Yazıda Çiçek, “Andıç” olayından “Günlük” meselesine, Şemdinli’den Van’daki rektör olayına, Emniyet içindeki kavgadan, türlü istihbarat çekişmelerine birçok olaydan cemaatin sorumlu olduğunu anlatıyor. Ahmet Hakan, anlatılanlara inanmıyor. 5 Nisan 2007 tarihli yazısı ise “Cemaat diyor ki: O bakan bize düşman” başlığını taşıyor. Çiçek’in adı o yazıda “Bakan” olarak verilip şöyle deniliyor:
Biz zararlı çıktık
“Bir sabah kahvaltısında buluştuğumuz hükümet içinde etkili bir ’Bakan’, artık laf nereden açıldıysa, bir ara gözlerini kısıp, ’Bu cemaat de çok olmaya başladı... El attığı bütün işlerden biz zararlı çıktık’demesin mi? Ne cemaati? Ne çok olması?’diye araya girdim. Bakan Bey, ’cemaatçi polisler’ile ’cemaatçi savcılar’meselesini başladı anlatmaya. Meğer Emniyette gruplaşıyorlarmış, adliyede dayanışma içinde oluyorlarmış. Bir adım attıklarında ’Hükümetin işine yarar mı yaramaz mı’diye bakmayıp, ’Cemaatin işine yarar mı yaramaz mı’diye bakıyorlarmış. Bakan Bey, öfkeliydi... ’Fethullah Hoca istihbarat işlerine meraklıdır. Ama onun merakı yüzünden olan bize oluyor.”
Sorun o yasa mı?
Cemil Çiçek’le konuşmasından 3 gün sonra bu kez Cemaat’ten bir isimle konuşmasını aktaran Hakan şöyle demişti: “O isim, ’Size o açıklamayı yapan bakanın kim olduğunu biliyoruz’dedi.  Verdiği o isim doğruydu. ” Hakan’a Çiçek’in kendilerini düşman olduğunu söyleyen bu kişi, nedeni için de bu bakanın yaptığı yasa çalışmasına karşı çıkmalarını gösterdi.  “Husumet konusu yasa çalışması”, Fethullah Gülen’i ilgilendiren Terörle Mücadele Kanunu değişikliğiydi.

“Üçlü devlet algısıyla herkes çok mutluydu”
Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan, Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar için, “Suçu başkalarının üzerine atıyor olamaz mı?” diye yanıt verdi. “Yeni haberim oldu. devlet içinde ikinci bir devlet olmaz’diyor. Fethullah Gülen üzerinden polislerle meşgul oluyor” diyen Yurt Partisi Lideri Tantan, şunları söyledi: “Erdoğan’ın tipik suçu başkasının üzerine atma özelliği. Onun özelliği o. ‘Haberim yoktu’ falan. Yeni haberim oldu. Devlet içinde ikinci bir devlet olmaz’diyor. Fethullah Gülen üzerinden polislerle meşgul oluyor. Ama diğer başka hiçbir şeyle meşgul olmuyor. Sadece polisler üzerinden yürüyor. ‘İkinci bir devlet olmaz’derken PKK’da ikinci bir devlet. Onu hiç görmüyor mesela. Bu kadar süre AKP-PKKKCK-Cemaatler üçlü devlet algısı içinde mali ve ekonomik anlamda güçlenirken, ortak bir şekilde kendi aralarında paylaşılırken herkes mutluydu. TİB, doğrudan Başbakan’a bağlı. Başında bir savcı vardı, şimdi Yargıtay’a taşındı. Bu TİB yasası gereği 6 ayda bir denetlenmesi gerekiyor. Onun yetkilisinden hiç hesap sorulmuyor, alt kademeler bizi dinledi diye işlem yapılıyor. TİB’in bütün dinlemeleri mahkeme kararıyla olduğuna göre başındaki yönetici bunun farkında değil mi? Bir Başbakan dünya tarihinde ilk defa ‘sizin de kasetleriniz’ var diye tehdit etti. O zaman akla şu soru gelmez mi? O zaman onları dinleyen de Başbakan’dı. Üçlü devlet algısında organize suç ve terör örgütü PKK ile masaya oturtulan MİT bu bilgileri niye vermesin? TİB’in kuruluşunda başına emniyetten Basri Aktepe diye birini getirdi. Basri Aktepe ameliyat oldu, Başbakan ziyaretine gitti. Fethullah Gülen’in adamı. Oradan da MİT’e gitti. Düne kadar Hakan Fidan’ın özel kalemi Fethullahçı idi. Daha yeni görevden alındı.”

“Bilmemesi mümkün değil”
Eski Milli İstihbarat Teşkilatı  Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, Erdoğan’ın, sözlerini hayretle karşılayarak şöyle konuştu: “Haberi olmaması mümkün olabilir mi? Şimdi ben politik tartışmalar içine girmeyi hiç sevmem. Ama cemaat yapılanmasıyla ilgili bugün ortaya çıkanlar, yazılan kitaplar, dava konusu olan kitaplar, ortaya çıkan raporlar var.  Bunlar o kadar çok yazıldı, çizildi ve medyada kamuoyunun bilgileri içerisindeydi. Ayrıca kendileri de bugün ’40 yıllık bir mesele’diye ifade ediyorlar. O bakımdan devletin bilgisi içinde olmaması mümkün değil tabii ki. Ayrıca da bu yapılanmadan, bu kadrolaşmadan Türkiye siyasetlerinin doğrudan sorumluluğu vardır. Bunu dikkatle değerlendirmek gerekir.”

Her şeyi anlattım
Eski Emniyet İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı, Ağustos 2010’a yayınlanan “Haliç’te Yaşayan Simonlar” adlı kitabında Gülen Cemaati’nin emniyet teşkilatında örgütlendiğini ve telefon dinlemesi dahil yasadışı faaliyetlerde bulunduğunu iddia etti. Avcı,  Erdoğan’ın açıklamasını şöyle değerlendirdi: “Bir şey diyemem, demişler mi, dememişler mi. Ben sadece yazdığım kitabımla biliyorum. Bunun dışında kim ne yaptı, ne etti, verdiler mi, vermediler mi bilmiyorum açıkçası. Ama öyle bir resmi bilgiyi kastediyorsa MİT’ten veya Emniyetten gelen bilgi diye. Hiç öyle bir şey yazılmış mı, yazılmamış mı bilmiyorum. Ama ben kitapta yazdığımla biliyorum. Kitap, her şeyi anlatıyordu kanaatindeyim. Devletin istihbarat birimlerinden gelen resmi bilgiyi kastediyorsa onu bilmiyorum. Yoksa basının yazdığı, çizdiği bir çok şey vardır.”

“Haberimiz yoktu ciddiyetsizliktir”
Eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür de Tayyip Erdoğan’ın açıklamasına katılmadığını söyledi. Eymür, şöyle konuştu: “Türkiye’de 1940’lı yıllardan beri bir istihbari yapılanma var. Bir Anglo-Amerikan istihbari yapılanma. Onun dışında paralel yapı diye bütün inançlı insanların casus olduğunu söylemek çok afaki bir şey bence. Bir istihbarat faaliyeti var Türkiye’de. Bütün her yerimize girmişler, her şeyimizi biliyorlar. Komutanın kompüterinden tutun da gizli toplantılarda neler konuşuldu, nereye ne gömüldü biliniyor. Hala şimdi bir adam çıkıyor, her şeyi bilen bir adam var internette. Fuat Avni. Onun da bir dinleme olduğu ortada. 10 sene beraber olup da ’Haberimiz yoktu’demek birazcık şey. Pek ciddiye alınacak bir şey olarak görmüyorum. Yani hata ettik denilirse bence daha doğru olur.”

MİT’in verdiği raporu o zaman ciddiye almadı
Tayyip Erdoğan’ın “Haberimiz yoktu” açıklamasına bir tepki de CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan’dan geldi. Tezcan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 4 eski bakan ve yakınlarının adlarının karıştıkları rüşvet ve yolsuzluk operasyonları ile ilgili bilgi istediğini belirterek, “Devlet sistemi içindeki bilgilendirme her zaman yapılıyor onunla meşgul değil. Nisan ayında Rıza Sarraf ile ilgili MİT kendisi Başbakan olduğu sırada kendisine ciddi bir rapor verdi. Bu raporu ciddiye aldı mı ki beni bilgilendirmediler diye şikayet ediyor?” dedi. Bülent Tezcan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bilgisi olmaması gereken olaylara ilgili  gösterdiğini söyledi. Eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in Balyoz davasında tutuklanan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, gözaltına alınması olayında dönemin Başbakan’ı olarak Tayyip Erdoğan’ın bilgilendirdiğini açıkladığını anımsatan Tezcan şunları söyledi: “Balyoz ve Ümraniye soruşturmasındaki operasyonların tamamının bilgisinin adım adım her aşamada dönemin Başbakanı olan kendisine verildiğini biliyoruz. Onun şikayet etiği bilgiler bunlar değil. Onun şikayet ettiği bilgiler Bilal Erdoğan dosyası ile ilgili.” Erdoğan, açıklamasında şunları da söylemişti: “Balyoz, gerek Ergenekon bunların içinde hep bunlar var. Eğer, 17 Aralık 25 Aralık sürecinde bu müdahale yapılmamış olsaydı iş böyle gidecekti.”             

Oktay Vural: Bu açıklama aczin ifadesidir
Tayyip Erdoğan’ın, yargı ve emniyet içindeki cemaat yapılanmasından, kimsenin kendilerini haberdan etmediğinden yakınarak, paralel yapılanmadan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağırılmasından sonra haberdar oldukların söylemesine  MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural da tepki gösterdi. MHP’li Vural, Erdoğan’ın söylemlerinin çelişki içerisinde olduğunu belirtti. Vural şöyle konuştu: “Maalesef bu sözler bir acz göstergesi olarak kabul edilir. Bana bilgi verilmiyor demek bu ülkede beni kimse görmüyor anlamına gelir. Devletin istihbarat bilimleri elindeki bilgileri devlet yetkilileri ile paylaşıyor. Acaba bu bilgiler neden Erdoğan ile paylaşılmıyor önce bunu sorgulaması gerekir. Bunu ifade eden bir yönetici acz içerisinde olduğunu kendi sözleri ile ortaya koymuş olur. İstihbarat yetkilileri bilgileri bakanlarla paylaşır. O zaman bakanlarda mı bunları kendisine söylemiyor. Bunları söyleyen bir devlet yöneticisi devleti yönetemediğini kendi ifadeleri ile ortaya koyuyor demektir ki bu acı bir tablodur.”