Cesaret ve esaret!

“Irak’ta ve Afganistan’da insan vurmak çok zevkli(2005)”  dediği ses kayıtlarıyla ortaya çıkan Amerikalı Korgeneral James Mattis’in mensubu bulunduğu orduyu Irak ve Afganistan’da hürriyet için evlatlarını feda eden bir kurum olarak değerlendiren ve  “İnşallah en az kayıpla ülkelerine dönerler”  duasında bulunan Başbakan’ın umudu, aynı ordunun Suriye’de Esad’ın işini bitirmesi idi.
Ama öyle olmadı...
Öyle olmadığı gibi ABD, Kuveyt’e saldırtarak Saddam’ı Irak’ın işgal ve bölünmesi tuzağına çekmesi misali, Erdoğan’ı da Suriye’ye tebelleş ederek Türkiye ve Suriye’yi  “etnik”  ve  “mezhep” temelli ufalamanın girdabına düşürdü.
Peki niye böyle oldu? “Büyük Ortadoğu Projesi” nin bütün dokümanları Türkiye dâhil bütün İslâm ülkelerini bölmek iken, Erdoğan, kendisine tevdî edilen  “Eş Başkanlığı”  kabul ederek bu gidişatın önüne geçebileceğini düşünmüş olabilir.  “İnşallah ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi hayata geçer, Diyarbakır da o projenin yıldızı olur”  derken de,  “Yeni Osmanlı Projesi” ayakları ile Türkiye’nin genişleyeceğini ve bu genişlemeyi başaran bir lider olarak tarihteki yerinin Fatih’ler, Kanuni’ler yanında olabileceği ve hiç hazzetmediği Atatürk’ün pabucunu dama atabileceği rüyaları görmüş de bulunabilir.
Daha dün Osmanlı’yı yıkmak için bir araya gelen Haçlı-Siyon dünyasının bugün aynı Osmanlıyı diriltmek için el ele vereceğine inanmak ve onların projelerinde  “koçbaşılığa” soyunup verdikleri  “Cesaret Ödüllerinden” cesaret alarak işe koyulmak, ancak popüler tarih bilgisi yahut gazete kültürü ile peşine düşülebilecek bir seraptı ve neticede de öyle olduğu artık bugün apaçık ortaya çıktı.
* NATO toplantılarında SSCB dağıldığında Türkiye’nin bağımsız kalacak Türk devletleri ile irtibatını kesmek için Doğu ve Güneydoğusunda bir Kürdistan ve Ermenistan kurulması, 50 yıl önceden planlanmış ve hayata geçirilmeye başlanmışsa...
* 1982 yılında İsrail gazetelerinde en yetkili ağızlar tarafından,  “İsrail’in devlet olarak varlığını sürdürebilmesi için Irak’ın ve Suriye’nin ırk ve mezhep temelli bölünmesi”  tezi ortaya atılmış, ürkütmemek için Türkiye’nin adı verilmemiş amma daha o günlerden bölünmüş Türkiye haritaları basılmışsa ve zaman bütün bu söylenenlerin hayata geçirildiğine tanıklık ediyorsa...
* Sen bu gerçekler karşısında, PKK’yla  “müzakere” yi Türkiye’nin bütünlüğü için yaptığına kimseyi ikna edemezsin, tahmin ediyoruz ki, sen de bunun böyle olmadığını zaten biliyorsun. Nitekim kendi partin içinde bile artık,  “Nereye gidiyoruz”  soruları yüksek sesle sorulmaya ve bu soruya yine AKP içinde  “Bölünmeye gidiyoruz”  cevapları verilmeye başlandı bile...
Görüyorsunuz...
“Yeni Osmanlı”  diye  “daha büyük bir Türkiye”  için çıkılan yolda, ha parçalandı ha parçalanacak  “daha küçük bir Türkiye”  ile burun buruna gelmiş bulunuyoruz.
Tıpkı  “Komşularla sıfır sorundan”  bütün komşularla sorunlu olma noktasına geldiğimiz gibi...
Şimdi bu başarısızlığı,  “Biz ilkeleri savunuyoruz” diyerek örtmeye çalışmaları kendilerini ne duruma düşürüyor, bilmem farkındalar mı?
 “İlke”  dedikleri de  “şu”  imiş: Halkına zulmeden kim olursa olsun halk bu zulme isyan ederse, Türkiye bu isyanın yanında, zalime karşı savaşırmış... İnsan kendi koyduğu ilkeyi daha mürekkebi kurumadan nasıl çiğner onun örneğini de yine bizzat kendileri veriyor..
Mâdem öyle Esad’ın zulmünden sıyrılıp kendi bölgesini oluşturan PYD’yi bu işten vazgeçirmek için savaşan El Nusra, Tevhid Tugayı, ISIS ve Ahraru Şam Hareketi’nden niye askerî destek bekliyorsun?
Sonra, Türkiye’de PYD’nin gerçek sahibi PKK ile “müzakere”  eder, Irak’ın kuzeyinde hem PKK, hem PYD’ye hamilik yapan Barzani’yle al takke ver külâh halleri yaşıyorken, PYD’ye kurşun sıkma ve sıktırmanın  “ilke”  ile ne alakası var?
Siz şuna  “Biz çuvalladık”  desenize.
Türkiye’de ilk düğmeyi; Öcalan’ı muhatap alarak, Suriye’de de ilk düğmeyi de bu ülkeyi bölmek için hareket eden ABD dolmuşuna binerek yanlış iliklediniz.
İlk düğme yanlış olunca işte böyle yanlışların ardı arkası kesilmiyor. Binlerce yıllık tarihi olan bir Türkiye’nin böyle kıytırık örgütler önünde siyaseten diz çökmesinin birçok sebebinden biri de böyle  “az bilenlerin çok yetki sahibi olması”  değil midir?
Bilgisizlikten kaynaklanan cesaretin sonu maalesef işte böyle esaret ve mahcubiyet oluyor.

Yazarın Diğer Yazıları