Çeşitleme...

Bugün çeşitleme yapacağız, hani argo bir deyim vardır ya "Her dertten yüz gram", tam da öyle olacak. Hadi sıvayalım kolları:

Düşünsel sınırlar

Düşünsel sınırlar çizilmişti ona teey otuz-kırk yıl önce... Kutsamışlardı da o düşünsel sınırları... Sonra o da kutsadı, kutsamakla kalmadı, kutsamayanlara düşman da oldu.

Ve o hâlâ o sınırları aşılmaz, kutsal, dokunulmaz sanıyor. Ve aslında bir yezidi çemberinin içine düştüğünün ayırdında değil. Sınırına türküler söylüyor o hâlâ...

Kim mi bu? Siz bile olabilirsiniz, hele bir düşünün            

Saplantıları yorum sanmak...

Saplantıları yorum sanmak, saplantılarla yorum yapmak... İşte buna deli oluyorum...

Kişilik ve yaratı sorunu

Yığınlara, genele, şuna buna bakarak bir konuya ilgi duyuyorsanız, kişilik ve yaratı sorununuz var demektir. Siz'liğinizi sorgulamalısınız, siz siz misiniz gerçekten, yoksa onların klonlanmışı mı, kullanılmışı mı?

Genel kabullere...

Genel kabullere yüksek sesle bilgisizlik ve sürü onayı veren, aykırı ve kuşkulu düşünceyi kafasına sokmaktan korkan kafalarla hiçbir ideoloji, oluşum ya da örgüt bir yere varamaz...

İdeolojisi ne bunun şimdi?

Şiir bilmez, edebiyatla uzaktan yakından ilgisi yok, bir türküyü baştan sona söyleyebilmez, Türk'ün sanatlarını, zenaatlarını doğru dürüst bilemez, anlayamaz, zevkini alamaz.

Tarihimizden bihaber, coğrafyamızı hiç bilmez...

Araştırması yok, soruşturması yok, okumaları yok, idealleri, erekleri yok.

Bir lider bulmuş, ona mehdicesine umut bağlamış, sanıyor ki, o gelecek, şipşak düzelecek cümle olumsuzluklar.

Şimdi bu kişinin ideolojisi nedir deyin hele?

Yerel olmaktan kurtulamamak...

Yerel olmaktan kurtulamamak, düşünce ve tutumda sığlık ve kısırlığa neden olur, kendini yinelemeye götürür, bu bir kısır döngüdür. Eğer geldiğin yerlere yararlı olmak istiyorsan, oraları çok seviyorsan, önce ulusal, sonra da evrensel olmalısın. İşte o zaman geldiğin yerleri yükseltebilirsin, ufuklarını açabilirsin ve senin geldiğin yer sayesinde, o geldiğin yerleşim yerinin de adı sanı duyulur...

Yoksa, kuru övgü, şark kurnazlığı, ilkel dernekçilik ve boş laftan öteye gidemezsiniz.

Sakarya Şiiri vahiy sanki

Dinsel öge ve imgeler sebebiyle, Necip Fazıl'ın Sakarya Şiirini neredeyse vahiy yerine koyuyorlar birileri. Bazı milliyetçiler de "Necip Fazıl bir yana, o şiir bir yana, o şiirin hatırına susulur" diyorlar.

E peki soralım şimdi: O şiirde o Sakarya Savaşı'nı kazanan, o büyük mucizeyi gerçekleştiren o büyük kumandan Mustafa Kemal Atatürk ve yakın silah arkadaşları (sözgelimi Mareşal Fevzi Çakmak)var mı? Bir ima bile yoktur!

Soğuk savaşın bittiğinden bihaber birilerinin hâlâ "vatan haini" dediği Nazım Hikmet'in Kurtuluş Savaşı Destanı'na bakınız bir de...

Bir rüya kapanı bulun bana

Tüyler ve ipliklerden örülüyormuş bu kapan ve körpe çocukların renkli rüyalarla dolu bir uyku çekebilmeleri için başlarına asılıyormuş. Kızılderili geleneklerine göre, gece havası rüyalarla doludur. Hepsi gelirler başucunuza. Ne ki, kötü rüyalar takılır bu kapana, gün doğduğunda da yokluğa karışırlar. Güzel rüyalara ise buyur geç...

"Sessiz ol şehir, birlikte hayal kuralım" demiştim bir kitabımda. Şehir sessizleşmek yerine deli bir hayvan gibi bağırır oldu. Ne olur, bulun bana şu kapandan bir tane de, hiç olmazsa, rüyalarım güzelleşsinler.

Yazarın Diğer Yazıları