Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Serap BESİMOĞLU

Serap BESİMOĞLU

Çevre Haftasında "Birlikte" Düşünelim

Ülkemizde ve tüm dünyada kutlanan Çevre Haftası kutlu olsun. Yazımı hazırlıyor olduğum şu sırada dışarıda şiddetli bir yağmur yağıyor. Oysa bir gün önce Ağustos sıcağı vardı.

Yağmurla birlikte küçük bahçemdeki doğanın yaza hazırlanışını izliyorum. Ağaca, çiçeğe, börtü böceğe bakarken, sessiz renkliliğin o muazzam dayanışma gücüne hayran oluyorum. Yağmur sonrası ciğerlerinize çektiğiniz oksijen bir başka temiz ve mis gibi toprak kokuyor. Amacım sadece yağmuru seyretmek değil, korumak için özen gösteremediğimiz doğanın kendi canlılığını koruma ve her baharda yeniden  “nüks”  etme çabasını izlemek. Yani öylesine bakmak değil  “görmek”  istiyorum. Haydi öz eleştirimizi yapalım günlük koşuşturmacalar içerisinde. Hiç sessiz kalıp doğayı alıcı gözle izlediniz mi? Ya da izleme imkanı yarattınız mı kendinize?...

Ağacın yağmur tanecikleriyle nasıl beslendiğini, koca gövdesini doyurarak hayata nasıl sağlam köklerle tutunduğunu gördünüz mü?.. Ya da ıslanan yaprakların sırtındaki yağmur taneciklerini nasıl özenle koruduğunu... Eğer doğada bu ekolojik denge bir gün bozulursa susuzluk ve kuraklık sonrası bir damla suyun önemini, onsuzluğun hayatı nasıl da hızlı sonlandıracağını düşündünüz mü!.. İşte bu noktada suyun önemini daha iyi algılamalı ve doğal kaynaklarımızı şiddetle korumalıyız. Özellikle de ağacın düşüncelerimi aktardığım kağıt olarak elime ulaşan o ince hassas bedeni ve insan evrimine olan katkısı ile bir kez daha yüzleştim... Sadece o kadar mı? Isınmak için, barınmak için, korunmak ve yaşamak için yine doğaya, doğadaki varoluşa ağaca, kuşa, börtü böceğe ihtiyacımız var. Bir yandan bunları düşünürken, toprağın nasıl sabırlı olduğunu, asırlardır çiğnendiği halde hiç ses çıkarmadan insanoğlunun her zulmüne nasıl dayandığını görüyorum. Ekilen her negatifliğe rağmen bizi beslemeye devam ediyor. Nükleer denemeler, savaşlar vb. birçok sebeple örselense de, çiğnense de, çiğnemeyen üzerindeki izleri unutan yorgun toprak.

Tabiatta var olan her şey, tabii döngü içinde öyle bir sıralanmış ki; koca meşenin yanında minicik bir çalı bile görev yapıyor. Güçlüsü de, güçsüzü de aynı tarlada yeşeriyor, yaşıyor... Birbirini reddetmeden... Tabiat bütün var oluşa ve var ettiklerine saygılı! İşte bu noktada ikinci bir özeleştiri yapıp kendimize tekrar soralım. Bizlerinse birbirine tahammülü bile yok öyle değil mi? Ayrımcılık bütünün kuralına aykırıdır!. Çoğu insanınsa ilkesi olmuş. Keyfiyetlerimizi sadece kendi arzumuza göre değil doğanın da dengesini koruyacak şekilde düzenlemeliyiz.

Canlılardanız ve canlıyız. Üstelik de düşünebilen canlılardanız. Hava, su ve topraklarımızın her geçen gün artarak kirlenmesinin, büyük şehirlerimizde ve sanayileşmenin yoğun olduğu bölgelerde, çevre kirliliğinin kontrolsüz hale gelişinin, ozon tabakasının delinmesinin, yerkürenin ısınmasının, kanser ve benzer hastalıkların artmasının, doğal kaynakların hızla tüketilmesinin sebebinin de “Biz” olduğumuzun farkında mıyız acaba? Bir gerçek var ki; doğanın dengelerini önemsemediğimiz takdirde bozulan ekolojik düzenle birlikte biz de önemsenmeyeceğiz.

Dünya yüzeyinde barınmak daha da zorlaşacak. Belki de bazı olumsuzluklar, sessiz canlıların düşünen canlılara çığlığıdır. Bilinmesi gerekir ki, doğa bize atalarımızdan miras kalmadı, gelecek nesillerden almış olduğumuz emanettir sadece.

Yazarın Diğer Yazıları