CHP Genel Sekreterinden Yunus Nadi’yi çıldırtan rica



Tek parti döneminde, CHP’nin Kâtibi Umumisi (Genel Sekreter) Başbakan kadar dirayetli ve sözü geçen bir şahsiyet demekti. Cevdet Kerim İncedayı, yıllardır bu görevi liyakatla yaptığı gibi Milli Şef İsmet İnönü’nün de en itimat ettiği ve yanından hiç eksik etmediği bir milletvekili idi.
1944’ün Haziran ayının bir öğleden sonrasında Cumhuriyet Gazetesi sahip ve başyazarı Yunus Nadi Bey gazetenin Cağaloğlu’ndaki tarihi binasında çalışmaktaydı.
Basıldıkça gıcırdayan ahşap merdivenlerden çıkıp, kırmızı halılar serili koridoru geçtikten sonra, patron Yunus Nadi’nin odasının kapısını tıklatılarak içeri giren, iri kıyım hademe Tahsin Efendi, elindeki kartı masanın üzerindeki deri kaplı sümenin üzerine bıraktı.
Yunus Nadi  bey, kartın üzerinde CHP’nin Kâtibi Umumisi Cevdet Kerim İncedayı adını okuyunca, anında toparlandı ve arka tarafında da kendisine hitaben yazılmış notu görüp, zile bastı. Odaya giren Tahsin Efendiye; “-Kartı getiren nerede?” diye sorunca, “-Dışarıda oturuyor!...” cevabını aldı.
Hemen kendisine hitap edilen yazıyı acele olarak okumayı sürdürdü;
 “Azizim Yunus Nadi Bey;
 Hamili kart yakinimdir, gazetenizin de sadık bir okuyucudur. Gazetenizde münasip göreceğiniz bir işe vermenizi rica eder, gözlerinden öperim, baki selamlar /Cevdet Kerim İncedayı”
Cumhuriyet Gazetesi’nin sahip ve başmuharriri,  ayni zamanda CHP Muğla Milletvekili olan Yunus Nadi Bey, Cevdet Kerim İncedayı’nın kartını herkese vermeyeceğini de çok iyi bildiğinden gönderdiği kişiyi de merak etmişti.
Masası önünde saygılı bir tavırla bekleyen Tahsin efendiye; “-Buyur et, içeri al!..”  dedi. Ve kendisine de bir çeki düzen vererek, odasında çalışırken çıkardığı ceketini sırtına giymeyi de ihmal etmedi. Cevdet Kerim İncedayı adını taşıyan kart, o devir için bir rica değil, emir telakki edilirdi. Hele resmi dairelerin yetkilisine gönderilmiş ise, en yüksek mevkiin hamili karta verilmesi işten bile değildi.
Yunus Nadi bey bu haleti ruhiye içinde geleni ayakta karşıladı, merakını da gidermek için koltuğa buyur ettiği şahsı incelemeye başladı. Elini sıktığı şahsın hatır sormanın ardından, Cevdet Kerim Bey’in eşinin kardeşi olduğunu öğrendi. 30 yaşlarındaki şahsın daha önce her hangi bir yerde çalışıp çalışmadığını sorduğunda bacak bacak üstüne atarak oturduğunu fark edince sinirlendi ama belli etmemeye çalıştı. Ama aldığı cevap sabrını taşıracak türdendi:
 “-Hiçbir yerde çalışmadım, gazetenizin devamlı okuyucuyum... Çok hoşuma gidiyor yazılar ama, daha iyi olması gerektiğine inanıyorum. Eniştem de bunu biliyordu, bunun için kartını yazıp size gönderdi...”
Yılların tecrübesiyle adeta insan sarrafı olmuş Yunus Nadi Bey, karşısındakinin sırtını ablasına dayamış hazır yiyici olduğunu o anda anlamıştı ama bunu da sineye çekip sordu;
 “-Ne gibi işlerde çalışmak istersiniz?.. Tahsil durumunuz nedir ve kaç lisan bilirsiniz?..”
Aldığı cevap ilginç olduğu kadar çileden çıkarıcıydı:
 “-Ortokuldan mezun olamadım... Hocalarımla çatıştık, ikisini de sürgüne gönderdim... Yabancı lisana karşı alerjim var ama her işe yatkınım...”
Yunus Nadi bey hademe Tahsin efendiyi çağırdı ve elini uzattığı şahsa;
“-Tahsin efendi, gazetemizin emektarı ve bu konularda bilgi sahibidir, sizi gezdirip her yeri göstersin, sizin çalışmak istediğiniz yer için tekrar görüşelim!...”
Adam gazeteyi dolaşıp yarım saat sonra geldiğinde, Yunus Nadi Bey de meraklanmıştı. Gene bacak bacak üstüne atıp oturan adam üstelik de bir eliyle Yunus Nadi’nin masasına dayanarak konuşmaya başladı:
 “-Tahsin efendi ile gezdik, binanız çok eski... Enteresan taraf yok gibi... Ancak ben üç ihtiyarın oturdukları yerde yazıları okuyup çizdikleri yeri kendime uygun buldum... Üçünün işini ben kendi başıma yaparım...”
Karşısındaki adamın haddini bilmezliğine daha fazla tahammül edemeyen Yunus Nadi adeta patlar gibi cevap verdi:
 “-Her taraf olur ama orası olmaz... Onların işini ben bile
yapamam.”
Adamın talip olduğu yer gazetenin tashih servisi, eleştirdiği üç kişi de Ömer Rıza Doğrul, Ahmet Hidayet Reel ve ressam Elif Naci beylerdi...
Yunus Nadi sonra kendisine bilgi verdi;
 “-O, sizin sözünü ettiğiniz kişiler gazetemizin en değerli yazarlarıdır. Üçü de en az iki lisan bilir, Türk Edebiyatına vakıf, eserleri olan kişilerdir. Gazetenin tashih servisi, bir bakıma gazetenin beyni sayılır... Bu işleri bilhassa Fransa ve İngiltere de profesörler, edebiyatçılar, tarihçiler yapıyor...”
Çok bilmiş adam bunun üzerine ayağa kalktı, Yunus Nadi’nin elini öpmek istedi ve sonra da özürle karışık; “-Ben Gazeteciliği yanlış anlamışım!” deyip ayrılırken içindeki gazetecilik sevdasını da böylece noktalamış oldu.

Yazarın Diğer Yazıları