Çile

Günlerce yapılan hazırlıklar sonucu kavuşulan bayram, dostlukların, sevgi ve hoş görünün tavan yaptığı, insanların kucaklaşarak mutluluklarını paylaştığı, Allah’a olan kulluk görevlerinin yerine getirilmesinin hazzının alındığı ve güzel duyguların yaşandığı özel günler olması gerekir. Hâlbuki bazı İslam ülkelerinde insanlar bir birini boğazlarken, bizde ise sorunların çözümsüzlüğü sonucu feryadı figanların yükselerek kurban kanlarına gözyaşlarının karıştığı günler yaşanmıştır.
Her yağışın bereket getirmesi gerekirken, felaket getirdiği ve kaybolan canların yanında, yıkılan yuvaların ve dağılan ailelerin acıları yüreklerimizi dağlar oldu. Her yağışlı havalarda olduğu gibi bu bayramda da başlayan yağışlarla birlikte adeta aşinası olduğumuz o bildik manzaralardan su baskınlarının yaşandığını izlerken, insanların çaresizlik içinde çırpınışlarını görünce insanlığımızdan ve bu duruma duyarsız kalanların tavırlarından dolayı utandık.
Bu konuyu paylaşmaya çalıştığım o etkili ve yetkili olduğu iddia edilen kişileri dinledikçe hayretler içinde kaldım. Neymiş efendim, halk cahilmiş. Bunun içindir ki evlerini dere yataklarına yapmışlar. Yağışlarda yaptıklarının cezalarını çekiyorlarmış. Hani derler ya “güler misin ağlar mısın” diye, bense bunları dinlerken gülüyorum.
Allah aşkına söyler misiniz? İnsanlar üzerinden birilerine karşı bu kadar yandaşlık, bu kadar yalakalık ve bu kadar çıkarcılık neden? Oralara ev yapan insanlar, imkânları olsaydı kaloriferli, sıcak sulu ve her türlü konforu haiz dairelerde oturmak istemeler miydi?
Kaldı ki o barakalar yapılırken, yapanlara yol göstermeyip yapılmasını teşvik edenler kim? O derme çatma yerlere elektrik verip suyu bağlayanlar belediyeler değil mi? Sadece gariplerin ev yapması da olmayıp bu dere yataklarına okul, hastane ve benzeri devlet kurumlarını yapanlar ve yaptıranlar kimler? Zenginlerin oralardaki iş yerlerine ve fabrikalarına ne demeli? Ya o yolların dereye dönmesi de mi gariplerin suçu?
Ey yetkililer! Üç oy daha fazla alma adına bunlara göz yuman ve bir kısmını da yapan siz değil misiniz? Madem göz yumdunuz ve yaptınız, buraları zaman içinde neden ıslah etmeye gitmediniz? Islah ettiğinizi iddia ediyorsanız her yağışta o mazgallardan fışkıran artezyen gibi sulara ne demeli? Yoksa gücünüz mü yetmedi, imkânlarınız mı yoktu? Bunlar yoksa, yılda iki kez kaldırım taşlarını yenilemenize nereden para buluyorsunuz? Seçimlerde halka makarna, kömür ve çocuklara oyuncak dağıtıp, şehir meydanlarında eğlenceleri nasıl yapıyorsunuz? Parklarda ağaçları keserek AVM’leri yaparken paraları kim veriyor?
Devletin imkânları yoksa gösteriş uğruna “Kanal İstanbul’u” neyle yapacaksınız? Buraya harcanacak para ile tüm yerleşim yerlerinin ıslahı yapılabilirken, neden paraları buralara harcamayı tercih ettiniz?
Bazıları ise bunu bildikleri ve sorunu kökten çözmek için “kentsel dönüşüme” gittiklerini söylüyorlar. Alınan karar doğru olmakla birlikte yapılan uygulamalar sonucu dikilen binaları nasıl suların bastığını, sıvaların nasıl döküldüğünü ve kullanılan malzemelerin çalışmayıp, yolların sular altında kalarak insanlara verdiği eziyetle eskiyi arattığını da mı görmüyorsunuz?
Yaptıkları belediyecilikle övünenlerin, iktidara bu şekilde geldiklerini söyleyenlerin İstanbul gibi bir dünya şehrindeki rezaleti görmezlikten gelmeleri sizce de manidar değil mi? Birileri görmese de halkımız artık olanları görmeye başlamıştır. Her yağmurda dövünme yerine bu yerel seçimlerde dövünmeyi durduracakların yanında olacaklardır. Üç kilo makarnaya, elli kilo kömüre bakmayarak, kendim ettim kendim buldum türküsünü söylemeyecektir.

Yazarın Diğer Yazıları