Cinayetler ve suikastlar...

Örtülü operasyonların dünyada olduğu gibi bizim derin tarihimizde bir yapılış amacı vardır. Karşı tarafı doğrudan doğruya zaafa düşürmek, birliğini, dirliğini ve özgüvenini sarsmak veya yöneldiği yeni istikametinden vazgeçirmek olabilir.
Örtülü operasyonlar kapsamında suikastlar da kullanılır. Suikastlarla kamuoyuna açık bir mesaj verilmek isteniyorsa herhangi bir örgüt adına üstlenilir. Cinayeti üstlenen yoksa dezenformasyon amacıyla karşı tarafın kafası karıştırılmak isteniyordur. Paris’teki PKK’lı cinayetlerinde olduğu gibi katil taraf, bu operasyonla suyu bulandırıyor demektir. İlginçtir ki suikastçılar çoğu kez kendilerini bir sanatkar gibi görür. Eserinin altına imza atmaktan kendini alamaz!
Yeraltı dünyasında ve komplo evreninde; enseden, alından, gözden, ağızdan, kalpten, ayaktan ve topuktan vurmanın ayrı bir mesajı vardır. Eğer patlayıcı kullanılıyorsa durum tamamen değişir. Patlayıcının tipi ve fünye sistemi de farklı anlamlar taşır. Ayrıca ülkemizdeki derin operasyonların dünyada eşine rastlanmayacak bir özelliği vardır. Türkiye’de çok tartışılan cinayetlerin hepsi farklı yöntemlerle işlenmiştir. Örgüt içi infaz, haini ortadan kaldırma, konuşanı susturma, örgüte zarar verenleri cezalandırma, korkutma, yıldırma ve kamuoyunda infial uyandırmak için kullanılan yöntemler çeşit çeşittir.
Cem Ersever, Adnan Ersöz, Bahtiyar Aydın, Hulusi Sayın, Rıdvan Özden, Ali Gaffar Okkan, Musa Anter, Turan Dursun, Muammer Aksoy Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu ile İlhan Darendelioğlu ve Gün Sazak birbirine benzeyemeyen planlarla, farklı silah, fünye ve patlayıcılarla hayatlarını kaybetmiştir. Katiller cinayetlerin işleniş şekliyle muhatabına ve kamuoyuna mesaj göndermektedir.
Bomba ve patlayıcı kullanılarak işlenen cinayetler ise doğrudan kamuoyuna mesaj iletme kaygısı taşıdığı için ayrı bir önem kazanmaktadır. Maktulün öldürülmesinden ziyade onun üzerinden toplumun yönlendirilmesi hesaplanmıştır. Patlayıcıdan çıkan sesin tonu ve cesedin vahşice parçalanması toplum vicdanı kanatacak ve zihinlerde yeni travmalar oluşturacaktır. Ayrıca operasyonun planlanmasındaki profesyonellik karşı tarafa önemli bir gözdağı verecektir.
Peki mesajınızı verdikten ve amacınıza ulaştıktan sonra, faili meçhul suikastın çözülmesini istemiyorsanız nasıl bir tedbir alırsınız? Olay yerinde kanıt bırakmaz, varsa kalan izleri temizler ve silahı hatta tetikçileri de ortadan kaldırırsanız normal şartlar altında kimse size ulaşamaz. Ancak devlet kararlılığı ile soruşturuluyorsa bu da yetersiz kalabilir. Bu durumda profesyonel teşkilatlar ya bir terör örgütünün cinayeti üstlenmesini sağlar ya da yalancı şahitlerle davayı sulandırarak kamuoyunun zihnini bulandırır. Eğer bunlar da gerçeğe doğru ilerleyen bir soruşturma ekibini durduramıyorsa bu kez en doğru gerçek; yalancı ve ahlaksız kişilerce deşifre edilir ki bu kişilerin ağzından çıkan gerçeğe kimse itibar etmez.
Son çare ise suikastı iyi bilen bir elemanını gazetecilere ve sorgulama ekiplerine göndermektir. Bu kişi konuyu araştıran gazeteci, savcı yahut soruşturma komisyonunu, ilk kez açıklanan tutarlı bilgiler vererek hakikate doğru yaklaştırır. Kamuoyu söz konusu dosyayı artık onlar üzerinden takip etmeye başlar. Ancak tam çözüme yaklaşıldığı noktada bu eleman (nüfuz ajanı) verdiği yanlış bir bilgiyle gazeteciyi, savcıyı veya komisyonu hedeften uzaklaştırır. Böylece asıl gerçek bir daha ulaşılamayacak kadar karmaşık bir hal alır.
Plastik patlayıcı ile ve cıvalı fünye düzeneği kullanılarak gerçekleştirilen gazeteci Uğur Mumcu cinayetinde yukarıdaki yanıltma yöntemlerinin hepsinin kullanıldığı görülüyor. Yalancı şahitlerden sonra nüfuz ajanları devreye girmiş ve gerçekler çamura gömülmüştür. İlginçtir ki bugün Umut Operasyonu kapsamında yakalanarak hapse atılan faillere Hizbullah terör örgütünün arşivinden çıkan bilgilerle ulaşılmıştır. Derin bağlantılarıyla kafa karıştıran örgüt lideri Hüseyin Velioğlu, polis baskınında öldürülmüş ve Türkiye’nin doğusuyla ilgilenen hemen her görevlinin akrabalarına kadar bütün ilişkilerinin detaylarıyla fişlendiği arşiv devlet kurumlarının eline geçmiştir. Ne ilginçtir ki devletin savcıları, istihbarat ve güvenlik kurumlarının yıllarca arayıp bulamadıklarını Hizbullahçılar ‘basit’ bir sorgulamayla tespit edebilmiştir.
Terör örgütünün derin bağlantılarını araştıran, PKK’ya peşmergeler kanalıyla giden silahların hangi kurum tarafından gönderildiği ve seri numaralarının nerede silindiği bilgisinin dokümanlarına ulaştığı anda öldürülen Uğur Mumcu, bir anda sözde irtica ile mücadelenin sembolü haline getirilmiştir. Böylece laiklik kahramanlığı şemsiyesi altında terörle mücadelenin kirli yüzü örtülebilmiştir.
Uğur Mumcu’yu rahmetle anıyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları