Çırmıklayan bir lider

Ahmet Yabuloğlu'nun ısrarlı daveti ve Meral Akşener'in ağırlığıyla son ayların en uzun yolunu kat ettim. Hoş arabayla alınıp, yine aynı şekilde bırakıldığımı itiraf edeyim. Ayakta durma güçlüğüme rağmen mutlu oldum. YENİÇAĞ'da geçirdiğim 3.5 saatte eski dostlarla yeniden bir araya gelmek güzeldi.

Allah'ın günü aile fertlerimden daha fazla konuştuğum çalışma arkadaşım Esat Atalay'la tekrar yüz yüze gelme imkânım oldu. Bence en ilginç olay gazetenin kralı Van kedisinin beni bulmasıydı. Onca insan içinde paçalarına sürtünecek kişi olarak seçilmiş olmamdı. Sebebi belliydi. Gelmeden önce yine sokak kedilerini beslemiştim. Onların kokusu üstüme sinmişti. Doğrusu çok önceden onunla tanışmayı hesaba katmıştım. Bu yüzden montumun cebine küçük bir mama koymuştum. O hay huy arasında özellikle Orhan Uğuroğlu'nun bitmek tükenmek bilmeyen eleştirileri yüzünden Vanlıyı unuttum. Neyse ki kendine özgü hasletiyle buluşmamızı sağladı. Devamlı kokladı ve bir şeyler söyleyip durdu. İnşallah bir gün tekrar bir araya geliriz.

Kürsüdekiler

Olayın ilginç yanı diğer büyük kedinin konuşmalarıydı. Sonunda Özcan Yeniçeri, tam karşımda Kenan Akın ve dört bir yanımda gazetemin ve İYİ Parti'nin genç yöneticileriyle uzun bir sohbet oldu. Benim söylediklerimi toplasanız, ancak bir paragrafı bulmaz. Eğer "konuşma süresi değerlendirmesi" yapsam -tersten başlayarak- üçüncülüğü Yeniçeri, ikinciliği Uğuroğlu ve tabii ki birinciliği Meral Hanım alırdı. Söylevler dışı değerlendirmede ise, ilk sıraya o ince belli ve gerçekten lezzeti yansıtan bardaklarla dağıtılan nefis çayları oturturum.

Burada bir gözlemimi daha aktarmak istiyorum. Servisi yapan hanımın -Ayşe Gül-, Meral Akşener'i süzüşü müthişti. Bunu parayla pulla sağlayamazsınız. Gözlerinin içi pırıl pırıldı. İçten gelen sevgiyi anlatamam. Görmek lazım. Bu bakışları uzun süredir konuştuğum bayanların tamamında müşahede ediyorum. Hele söz açılmışsa Tansu Çiller'le mukayesesindeki övgüleri duyuyorum. Çiller'in Kardak Krizi'nde "O bayrak ya inecek, ya inecek" deyişinin zamana uyarlamasına tanık olmak güzel. Akşener'in "kazanacağım" deyiş şekli de ilginç; "çırmıklarım". Buyrun bakalım size bir başka kedi. Hem de "hırslı ya da azimli karışımına sahip bir parti lideri".

Alın size bizim ödüllü karikatüristimiz Emre Ulaş'a malzeme. Çırmıklanacak "sefil fareler"i -çizgi karakter Tom'un lafı- ise o iyi seçer.

Yazılmayanlar

Meral Akşener anketlerden söz etti. Yardımcıları, başta tüm partilileri daha aktif olmaya davet etti. Atılan iftiralara cevap verirken, Ömer Seyfettin'in "Topuz" adlı öyküsünü hatırladım. Hani şu gürzünü isyancı Voyvodanın tepesine indiren Osmanlı elçisini. Ünlü ayağa fırlayışı onda yaşadım.

Zaman zaman Arslan Bulut'un onayı arzulandı. Hayri Köklü'nün "Bizim manşetlerden şikayetiniz var mı?" sorusuna "Asla" derken de içtendi. Doğrusu bu kararlılığı yüz yüze anlamak kıymetli. Akşener'in enerjisini de yabana atmamak lazım.

İstanbul il teşkilatının yöneticilerine de ayrı bölüm açmak şart. İl başkanından, oyunculuğu tescilli Mehmet Aslan'a kadar hepsi yakışıklı. Sanki dizi yıldızları. Çalışmalarını bilemiyorum. Dilerim "çırmıkçı genel başkanları" kadar faaldirler. Sadece boy bosla yetinmesinler. Çünkü erkeni, normali için fazla vakit kalmadı.

Ortak konu

Yatıyoruz Afrin, kalkıyoruz Afrin. Hatta uyumayı başardığımız süre içinde gördüğümüz kâbuslar bile Afrin. Bu ortamda ekran tartışmalarının tek malzemesinin Afrin olması da doğal. Haber kanalları bu programları çakıştırdığından izlemeyi masa tenisi oynar gibi yapıyoruz. Onca notu yazmaya kalksak, iki köşe yetmez.

Bugün "en iyisi özlü sözleri yazmak" diyorum. Bunlardan Mehmet Şahin'in kafama takılanı yoktu. Kim mi? Hani şu programa Doçent başlayıp, Profesör bitiren öğretim üyesi. Aynı sürede Gazi Üniversitesi'nden Polis Akademisi'ne nakli de yapılmıştı. Hükümetin ve dolayısıyla YÖK'ün torpillisi. Yrd. Doç. Dr.'ler gibi "tu kaka" değil.

Aklımda kalan iki kısa yorum var. İlki Mehmet Tezkan'ın "Ankara, hem PYD'yi hem Haşdi Şabi'yi istemiyor". Elif Dördüncü Aydemir'den de bir cümle alacağım; "Çin'e dikkat. Enerjiye en fazla ihtiyacı olan bu ülke".

***

Özürün büyüğü

TRT Müzik'in Koordinatörü Süleyman Bektaş aradı. Kocaman bir yanlışlığımı dile getirdi. Naşide Göktürk'ün ne kadar merhum Şükriye Tutkun'a benzediğini söyleyerek lafa girdi. Özetle "Ahretten yayın"ı çok kibar bir üslupla tekzip etti. Doğrusu utandım.

Kanalının diğer yayınlarıyla da ilgili epey bilgi verdi. Sayın Bektaş'a öncelikle nezaketi için teşekkür ediyorum. Sonra da tekrar, hem kendisinden hem de Naşide Göktürk'ten beni affetmelerini diliyorum.

Yazarın Diğer Yazıları