Coğrafya öğretmenliğine niyet, gazeteciliğe kısmet


Yıl 1954-55... Ortaköy Kömür deposundan tarihi bir fotoğraf... Vasfiye Özkoçak (sol başta, bereli), Şemsi Sılkım (sağ başta, kasketli) hemen yanında Kömür Tevzi Müdürü İsmail Karadağ (Avucu içinde kömürü gösteriyor)



Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç’in bile “Abla” diye seslendiği
Vasfiye Özkoçak, namı diğer “Vasfiye Abla” Cumhuriyet dönemi basın tarihimize damgasını vurmuş isimlerden biridir. Ziya Nebioğlu’nun değişiyle “adliye muhabirliğinde firma” olan Vasfiye Özkoçak’ın gazetecilik hayatı genç meslektaşlarına  örnek olacak türdendir. Gazetecilik mesleğinde başarı dolu çalışmaları olan Vasfiye Özkoçak, sosyal konular ile sendikacılık ve cemiyetçilik dalında da 60 yılı aşkın çalışan olarak tek kadın gazeteci olarak tanınıyor.
Vasfiye Özkoçak, Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanlığı ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin de her kademesinden Başkan Yardımcılığına kadar görev yapmıştı. Son görevi Gazeteciler Sosyal Yardımlaşma Vakfı Bakanlığından kendi isteğiyle ayrılmıştı. Yoğun çalışma hayatı dolayısıyla evlenmeyi aklına getiremeyen Vasfiye Özkoçak, “mesleğiyle evli gazeteci” kavramının da önde gelen bir temsilcisidir.
1923 Zile doğumlu subay İbrahim ve Rabia hanımın kızı Vasfiye Özkoçak, çok ses getiren “Babıâli Sohbetleri / Ustalar Ustalarını ve Anılarını Anlatıyor” etkinlikleriyle de başarılı bir icraata imza atmıştı. Vasfiye Özkoçak, gazetecilik alanında, özellikle adliye, Milli Eğitim, üniversite haberleri konusunda çok olumlu çalışmalarıyla tanınır. Haber peşinden koşmayı çok severdi. Kok ve Taş kömür’ün karne ile verildiği dönemde, Kömür Tevzi ve Satış Müdürlüğü’nün bulunduğu Bahçekapı 4. Vakıf Hanın 3. Katında Müdür İsmail Karadağ’ın makamında çok sık karşılaşırdık. Kömür sevki  yapılan Kuruçeşme rıhtımına genellikle yoğun karlı kış günlerinde giderken İsmail Bey ve muavini Fikret beyle sohbeti de çok severdi.. Kendisini tanıdığım 1953-54’den bu yana genellikle bere tipi şapkası başından hiç eksik olmazdı.
Vasfiye Özkoçak’ın gazeteciliğe başladığı ilk güne gelelim... Kendisi anlattı;
- Aslında ben Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü mezunu Coğrafyacıyım. Milli Eğitim Bakanlığına dilekçe yazarak, Yurdun neresinde Coğrafya öğretmenlik kadrosu varsa atanmamı istediğimde annem, babam bile şaşırdılar. Bir süre sonra gelen mektupta kadronun dolu olduğuna dair mektup geldi. Bu sırada Gazetecilik Enstitüsü açılmıştı. Babamın da fikrini alarak Enstitü öğrencisi oldum ve birincilik diplomasını alınca, Cumhuriyet Gazetesi’nden davet mektubu geldi. Günlerden Cuma idi, ben Pazartesi sabahı gittim. Cevat Fehmi bey de hocamızdı, karşısında beni görünce, “Mektup ne gün eline geçti?” dedi. “Cuma” cevabı verince, beni sorguladı, “Cumartesi ve Pazar gazete çıkıyor, sen gelmedin, demek ki daha ilk gazetecilik gününde atladın!” diye çıkıştı. Çok kötü oldum, başım eğik kaldı. Üzüldüğümü fark etti; “Seni İstihbarat Şefine götürüp tanıştırayım” dedi.
İstihbarat şefi Fuat Duyar yaşlı, üstelik de kadın muhabirleri de istemiyor tipli. Ama Cevat Fehmi Bey talimatı verdi; “-Vasfiye Özkoçak benim talebem, ona defterde işler yaz, öğrensin...”
 -Ertesi sabah gazeteye gittim, Şef benden erken gelmiş, defteri önüme sürdü... Eminönü Halkevi salonunda Hamallar kongresi varmış, gittim, salonda hep erkekler var. Bir kadın gazeteci, diye şaşırdılar ama bana itibar ettiler. Biraz sonra o sakin adamlar bir kavgaya girişti. Ardından sandalyeler havada uçuşuyor, telefon ettim, Şefin sözü “Gerek yok, o tür haberler bize girmez...”
Ertesi günü Üniversite’de toplantı varmış, “-Görüşmeler yapılacak al da gel...”
Hangi Üniversite, ne bilgi verdi ne de saatini söyledi. Hiçbir fakültede böyle toplantı yok. Mezun olduğum Edebiyat Fakültesi’ne gittim. Oradaki Profesörlerle konuşup haberi yazıp verdim... Ama bunun gibi hiçbir yazım çıkmıyor. Nihayet Cevat Fehmi Bey uyarmış ki, Beni Beşiktaş’da İşçi Konfederasyonu’na gönderdi, İsmet İnönü gelecekmiş. Daha önce de buraya gittiğim için beni tanıyorlar. Dikkatimi çekti DP, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın resimlerini kaldırmışlar. Kendilerine açıkça “çok ayıp etmişsiniz!” dedim. İnönü geldi, alkışlarla karşılandı. Sendikacılar, DP’nin söz verdiği halde grev hakkının verilmediğini hatırlatıp, “Siz verin” talebi  üzerine İsmet İnönü, (Yanındakiler her halde resimler konusunda o sufle yapmış olsa gerek...)  resimlerin kaldırılmasına da değinerek, “Sizden isteğim, duvardan Başkanların resimlerini indirmeyin. Ben, grev hakkı sözü vermem. Ancak iktidardaki DP grev için teklifle gelirse, sizden yana oy veririm” dedi ve sendikacıların siyaset yapmalarını eleştirdi. Benim bütün konuşmaları steno yazmam İnönü’nün ilgisini çekmiş olmalı ki ilgilendi ve dönüşte beni de aracına aldı.  Gazetecilik hakkında sohbet ettik. Bunları detaylarıyla yazdım, haber baş sayfada çıktı. Ben okuduğumda sevinçten adeta uçuyordum. Evde babama gösterdiğimde meğer o okumuş, memnun ama tespit ettiği bazı yanlışlıklarımı da göstermeden edemedi.

Yazarın Diğer Yazıları