COP21

Çevre kirliliği, iklim sorunları ve enerji üretimiyle ilgisi olan herkes yukarıdaki başlığın ne anlama geldiğini anlamıştır. Amacımızın, bu konulara ilgisiz olanların ilgilenmelerini, en azından bilgilenmelerini ve az da olsa onlarda, çevreyle ilgili bir hassasiyet yaratmak olduğunun altını çizelim. Paris'te 30 Kasım-12 Aralık 2015'te 195 ülkenin katılıyla bir çevre zirvesi gerçekleşmiştir. COP21'in anlamı "21. Taraflar Konferansıdır- Conference of the Parties".  Konunun daha iyi anlaşılması için, bu konferansa temel oluşturan tarihi geçmişine bir göz atmakta yarar vardır. 18. yüzyıldan itibaren doğa ve çevreyle ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Ancak, tehlikenin açık bir şekilde görünmesi ve tahribatların ciddi noktalara gelmesi 20. yüzyılda olmuştur.

İlk toplantı Stockholm'de

Küresel anlamda ve Birleşmiş Milletler çerçevesinde, çevreyle ilgili ilk toplantı, 5-16 Haziran 1972'de Stokcholm'de yapılmıştır. Bu toplantı sonunda 26 ilke ve 109 tavsiye belirlenerek ülkelerin dikkatine sunulmuştur. BM, kendi bünyesinde çevre sorunlarını takip etmek için "Birleşmiş Milletler Çevre Programını- UNEP-" kurmuştur. Bu toplantıya kadar dünyada on tane ülkede çevre bakanlığı varken, bu toplantıdan sonra yüz on ülkede çevre bakanlığı kurulmuştur. 1988 yılında Birleşmiş Milletler "Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli - Intergovernmental Panel On Climate Change-IPCC" kurmuştur. Amacı, insanların neden olduğu iklim değişikliklerini incelemek ve çözüm yolları sunmaktır. Bu örgüt 2007 yılında çalışmaları nedeniyle ABD eski başkan yardımcısı Al Gore ile birlikte Nobel Barış Ödülü'ne layık görülmüştür. 3-14 Haziran 1992'de Brezilya'nın başkenti Rio de Janeiro'da 178 ülke, 110 devlet ve hükümet başkanı ile 2400 sivil toplum örgütü temsilcilerinin katıldığı, Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı "The United Nations Conference On Environment And Development-UNCED" adında bir dünya zirvesi gerçekleştirilmiştir. Bu konferansta sürdürülebilir kalkınma koşulları ele alınmış ve daha önceki konferansta belirlenen 26 prensip bir ilaveyle 27 olarak tekrar kabul edilmiştir. 11 Aralık 1997'de Japonya'nın Kyoto kentinde 192 ülkenin katılımıyla, sera gazının atmosfere salımının azaltılması anlaşması yapılmış ve 16 Şubat 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. Kyoto Protokolü "The Kyoto Protocol" olarak ünlenmiş ve ülkelerin bu anlaşmayı uygulama zorluğu nedeniyle kabul etmekte zorlandığı görülmüştür. 2001'de Bonn ve Marakeş, 2009'da Kopenhag, 2011'de Durban (Güney Afrika Cumhuriyeti), 2014'te Peru'nun başkenti Lima'da konferanslar ve çevre-iklim anlaşmaları yapılmıştır. Bu anlaşmaların dışında çok sayıda, uluslararası, toplantılar yapılmış ve çevreyle ilgili kararlar alınmıştır.

Kömür ve petrole son

Son zirve, Paris COP21'e tekrar dönecek olursak, çevre ve iklim konusunda en bağlayıcı, en yoğun ve etkileyici, en çok duyulan bir zirve olmuştur ve bu bakımdan çevrecileri memnun etmiştir. Ama, hâlâ çevrecilerin karşılanmayan istekleri, alınan ama uygulamada emin olmadıkları kararlar ve istedikleri uygulama garantileri ve beklentileri tam olarak yerine getirilmemiştir. Bunda da haksız değiller, zira, Çin, Hindistan ve Brezilya gibi kalkınma atağına geçen ve büyük enerji ihtiyacı olan, büyük üretim yapan ülkeler yeni alınan bu kararlarla, kalkınmış zengin Batılı ülkelere kızmaktadırlar. Açıkça söylemeseler bile, atmosferi ve doğayı önceden kirlettiler şimdi de, tam biz üretim yapacakken çevreyi kirletiyorsunuz yaygarası yapıyorlar, demeye getiriyorlar. Alınan karar gereği, 2020 yılına kadar ülkeler kullandıkları enerji ve üretim yöntemlerini atmosferin ısınmasını en fazla 2 santigrat derece ısıtacak şekilde düzenlemeleri gerekecektir. Bunun anlamı kömür ve petrol gibi fosil yakacaklardan enerji üretemeyecekler ve bunları kullanma alanlarını daraltacak veya tamamen ortadan kaldıracaklardır. Bu istek sanayi ülkelerinde büyük değişikliklere, büyük yatırımlara ve üretim yöntemleri değişikliklerine neden olacaktır. Yeni makineler, yeni teçhizat, yeni teknik eleman ve yeniden eğitilmiş işçilere ihtiyaç çıkacaktır. Ancak bu değişimin de insanlığın geleceği için kaçınılmaz olduğunun farkındalar. Bu değişiklikler olmazsa bırakınız üretimleri, insanlar bile yaşayamayacak noktaya gelecektir. Başkan Obama zirvede yaptığı konuşmada ülkesinden verdiği iklim değişikliği örnekleriyle bu konuda samimi olduğunu göstermiştir.

 Kalkınmış ülkeler tarafından, her yıl 100 milyar dolar bir kaynak ayırarak, alınan tedbirlere uyan kalkınmamış ülkelerin zararları kapatılacak ve yeni temiz enerjiler sağlanacaktır. Yer altında bulunan fosil kaynaklar, kömür ve petrol daha az yer üstünde bulunan temiz kaynaklar, güneş ve rüzgâr daha fazla kullanılacaktır.

***

Avrupa'nın en az güneş alan ülkesi İngiltere yıllık 8 bin megavat güneş enerjisi üretirken on kat fazla güneş alan Türkiye 250 megavat güneş enerjisi üretmektedir. Geri kalmışlık bir kader değildir. Zeka ve yurt severlikle doğrudan ilgilidir.

Yazarın Diğer Yazıları