Çözmekten başka çare yokmuş!

Cumhurbaşkanı Sn. Talat’a göre  “AB ile BM çözüm istemektedir; halkımız da çözüm istemektedir; o halde bu meseleyi çözmekten başka çaremiz yoktur”. AB ile BM bize  “Bu meseleyi Hristofyas’ın istediği şekilde çözün” demiyor. Dedikleri  “Siz ayrı devlet, ayrı egemenlik istemediğinizi, Kıbrıs Cumhuriyetinin meşru hükümeti addettiğimiz Rum idaresi ile birleşmek, bütünleşmek istediğinizi açıkladınız; biz de bekliyoruz, buyurun çözün bu işi”  diyorlar. Bu mercilerde gördüğümüz itibar bunun içindir. Akıllı uslu çocukları ögretmenleri de sever. Bize Annan Planını kabul ettiren ABD de bizi çok seviyor ve bu nedenle artık ayrı devlet, ayrı egemenlik istemeyeceğimizi karara bağladı, bize ve Türkiye’ye “önerilerinizi yumuşatınız, şu barışçı Rumların kabul edebilecekleri şekil alsın” diyor. Tabii müzakereye “uzlaşmaya mecburum” diye oturan taraf “ben Kıbrıs Cumhuriyetinin meşru Hükümeti olarak hak ve hukukumdan vazgeçmeyeceğim, taviz de vermeyeceğim”  diyen taraf karşısında zayıf durumda kalmış demektir. Hele meselenin ne olduğu konusunda taraflar arasındaki anlayış uçurumu (vizyon) Hristofyas’ın dediği gibi çok, hem de çok derin ise, kendini uzlaşmaya mecbur hisseden taraf daha da zayıflamış olur.


“Kıbrıs meselesi 1974’de başlamış bir işgal meselesidir” diyen tarafla, “mesele 1963’de başlayan ve hedefi 1960 Antlaşmalarından kurtulup Enosis yolunu açma meselesidir”  diyen diğer taraf arasında cereyan emektedir. Rum tarafı “1974’de başlayan işgal meselesi” yalanını açıkça savunmaktadır. 1963-74 hafızalarından silinmiştir. Biz de ayıp olur, bize geçmişte yaşayan kişi, uzlaşma istemeyen taraf demesinler diye uzlaşma yanlısı görünümümüzü koruyarak “tek halk, tek egemenlik, tek devlet, tek vatandaşlık” esasları üzerine kalıcı ve adil barış inşa etmeye çalışıyoruz.


Hristofyas rahattır. 1964’de Güvenlik Konseyinde  “Kıbrıs Hükümeti”  denilen eli kanlı Rum idaresine BM Barış Gücü ile birlikte asayişi temin ve durumu normalleştirme görevi verildiği günden itibaren kendilerinin Enosis için yarattıkları Kıbrıs meselesi onlar için halledilmişti. O günden bu güne bu gerçeği bizim de kabul etmemiz için uğraşmaktadırlar. Görüşmelerde vakit kaybetmek, Klerides’in de dediği gibi, taktik gereğidir. Bu nedenle bu güne kadar hiçbir planı kabul etmemişlerdir ancak kendilerini meşru hükümet olarak tanıyanları kandırmayı becermişlerdir. Biz bunların yalanlarını açığa çıkaracağımıza, kuzu kuzu 1960 benzeri, iç içe, bir ortaklık kurma peşindeyiz hem de 1960 Antlaşmalarında Türk tarafına yıkılmaz temel olarak verilmiş olan Türk-Yunan (Lozan) dengesini ortadan kaldırarak; Türkiye AB üyesi olmadan Rum’un yamağı olarak, toplum mertebesinde AB üyeliğini benimseyerek; halkımıza bunun erişilmesi zor bir cennete varma olduğunu kabul ettirerek!


Çaresizlik içinde aradığımız çözümü Hristofyas 26 AB üyesine yazdığı mektupta bir kez daha açıklamış oldu. Maksadı Türkiye’yi AB baskısı altında dize getirmek. Türkiye müzakere sürecini geciktiriyormuş, oyun oynuyormuş, bu geciktirme ve konuyu hakeme havale etme oyununa Sayın Talat da alet edilmekteymiş; Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafında iyi niyet olmazsa (Türkiye Kıbrıs Rum idaresini meşru hükümet olarak tanımazsa, limanlarını açmazsa, AB üyesi Kıbrıs’a eşit muamele yapmazsa) zaman geçecek ve çözüm olmayacakmış. İşimize kimse (yani Türkiye) karışmasın, Türkiye AB üyesi olmak istiyorsa bu katı durumundan vazgeçmeliymiş; askerini geri çekmeli ve kolonizasyona dur demeliymiş; AB’ye ve Kıbrıs Cumhuriyetine karşı yükümlülüklerini yerine getirmeliymiş.


İstenilen çözüm bu. Çözmeğe mecbur olduğumuz işte bu çözülmüş Rum meselesidir. Kıbrıs Türk Halkı bu saçmalığa, yirmi yıllık bir sabırdan sonra gereken cevabı KKTC ile vermiştir. Anavatan bu Devleti 26 yıldır tanımaktadır. Çözüm olarak istenilen bunların hayal olmasıdır. Var mısınız, yok musunuz?
Açık konuşalım!

Yazarın Diğer Yazıları