Çözüm süreci ne zaman başlar?

Siyasette en başat oyun kurucuyu açıkladı Yalçın Akdoğan. Siyasete yön veren, Türkiye’nin içinde bulunduğu fiili durumu yaratan temel neden meğer Cumhurbaşkanlığı makamının başkanlık sistemine döndürülememesiymiş. Cumhurbaşkanımız Çin’den ayrılıp Endonezya’ya giderken: “Seçime götürmek kaydıyla azınlık hükümeti kurulabilir” demiş. 
Çok daha önemli bir tespiti de şu:  “Çözüm sürecini bazıları istismar etti. Bedelini son seçimde ağır 
ödedik...” 
Buradan çıkan sonuç belli. Cumhurbaşkanı ülkeyi yarı başkan gibi yönetiyor ve ülkede tüm olup-bitenleri bizzat kendisi belirliyor.
Peki Davutoğlu?
O esas oyun kurucu değil. Bu sebeple Davutoğlu’nun ne dediğinin önemi yok. Öncelik Tayyip Erdoğan’ın sözlerinde. Ülkenin geleceğine ilişkin beklentileri ve siyaseten alacağı şekli orada aramak zorundayız.
Haber doğru ise MHP “Kur’an’a el basın. Koalisyon yapalım” gibi bir öneri getirmiş. El basarsa mesele tamam olur mu bilmem. Ancak MHP’nin söylemleri ile son gelişmeler arasında bir paralellik olduğu doğru. MHP, öteden beri “çözüm süreci” denilen gelişmeleri, bir taviz, bölünmeye giden yol olarak görüyor ve dolayısı ile de anlamsız buluyordu.  Haklıydı. Ancak, MHP’nin ve tarihsel gerçekliği anlayıp yorumlaması ile AKP’nin anlayıp yorumlamaları arasında uçurum var.  MHP’nin beklentileri ve özellikle de çıkış noktaları ile AKP’ninki kesinlikle aynı değil. MHP meseleyi ülke bütünlüğü, milli birlik, milli sınırların korunması açısından değerlendirirken, Tayyip Erdoğan “başkanlık sistemini engelleme” olarak görüyor.
Erdoğan’ın Endonezya’ya uçarken gazetecilere söylediği “bedelini son seçimde ağır ödedik” cümlesi, hem Cumhurbaşkanlığı makamının, makamda bulunan kimse tarafından nasıl kullanıldığını, hem de cumhurbaşkanı ile AKP arasındaki aidiyet duygusunun halen daha devam ettiğini gösteriyor. Ve makamdaki cumhurbaşkanının “çözüm sürecini bazıları istismar etti” diye açıklama yaparak, seçimle ilişkili HDP ile ilişkili düşünüyor olması yine MHP’nin milliyetçi bakışıyla örtüşmüyor.
Çünkü burada öncelikler farklı.
MHP “önce ülkem” diyor AKP “Önce ben” diyor. Bu durumda çözüm sürecinin bitirilmesi meselesini nasıl yorumlayacağız ve kimin tarafını tutacağız sorusu akla gelebilir. Milliyetçiler elbette Türk Silahlı Kuvvetleri ile birlikte olacaktır. Başka bir deyişle milli devletin bekası için devletin ebed müddet var olması için çabalayacaktır. Çünkü devletiniz yoksa milletiniz de olmaz. Zaten bölücülüğün amacı da tam olarak bu değil mi? Yeni bir ulus yaratabilmek için, kurulu Türkiye Devleti topraklarından bir kısmını ele geçirerek bu topraklar üzerinde siyasi bir birlik oluşturarak devletleşmek. 
Tıpkı Osmanlı topraklarından koparılıp koparılıp oluşturulan, Sırbistan, Arnavutluk, Bulgaristan ve Arabistan gibi..
O topraklarda artık Türk de yok, devleti de. Var olan Türk nüfus ise sembolik olmanın ötesine geçemiyor. Bu sebeple Türkiye’nin Osmanlı benzeri adına çözüm süreci denilerek koparılıp koparılıp başka devletler kurulması oyunu hiç bilmediğimiz ve tanımadığımız işler değil.
Eğer milli sınırlar içinde birlikte yaşama arzusu sürdürülecekse, elbette devlete silah çekenler silahlarını getirip teslim edecek. “Yok, etmem” diyorsa ülkenin kurulu nizamı, kendini yok etmek isteyeni tüketinceye kadar ezecek, sonra ezilenler çığlık çığlığa gerçek anlamda barış isteyecekler ve her hukuk devletinde olduğu gibi eşit yurttaşlar olarak-ki zaten eşitler-yaşamaya devam edeceğiz. Ama adamların elinde silah, bir kısmı dağda, bir kısmı şehirde yuvalanmış, KCK kurmuş, ayrı devlet olmuş, milli sınırları, askeri, polisi, yurttaşlık kimliğini tanımıyor, sen tutturup dersen “gel barış süreci yapalım” dersen işte tıpkı içinde bulunduğumuz gerçeklikte olduğu gibi yapamazsın. Gerçek bir çözüm süreci PKK’nın başı KCK dahil ezilince başlar.

 

Yazarın Diğer Yazıları