Çukurova folklorunu derleyip kitaplaştırdı

Çukurova folklorunu derleyip kitaplaştırdı
Bekir İşlek, vatanına borcunu doğduğu toprakların sözlü kültürünü derleyip kitaplaştırarak ödemeyi kendine görev edinmiş bir folklor gönüllüsü.

Bu zahmetli çabaları sonunda üzerinde imzası bulunan 4 değerli eser ortaya çıkmış. Çukurova Folkloru Üzerine Mektuplar, Tekeden Teleme Çalmak, Bir Cerene Av olmak, Seksen Kapıya Doksan Değnek Çalmak hep bu çabaların ürünü. Bu değerli eserler Türk kültürüne yeniden kazandırılırken Bekir İşlek yalnız değil.. En büyük ilham kaynağı da daha önce bölgede halk bilimi araştırma ve derlemeleri yapan hocası Prof. Dr. İsmail Görkem... Tabii bir de 3 ciltlik "Çukurova Folkloru Üzerine Mektuplar"ı birlikte hazırladığı Musa Tolu...

Bekir İşlek, bir folklor gönüllüsü olarak bölgesinin gelenek ve kültürlerini derleme macerasına girişinin öyküsünü şöyle özetliyor:

1985 yılında Düziçi''nde avukatlık yaparken, Düziçi Öğretmen Okulu''ndan hocam Prof. Dr. İsmail Görkem''in, eski öğrencilerinden birisinin motosikletinin terkisinde Düziçi''ni köy köy dolaşıp derlemeler yaptığını görmüştüm. 2000 ve 2001 yıllarında bu derlemelerin "Halk Hikâyesi Araştırmaları: Çukurovah Âşık Mustafa Köse ve Hikâye Repertuvarı" ve "Türk Edebiyatında Ağıtlar: Çukurova Ağıtları isimleriyle kitaplaştığını takdir ve hayranlıkla takip ettim. Ne yazık ki derlemesi ayrı, kitaplaşması ayrı bir emek ve gayretle ortaya konmuş bu eserler Düziçi''nde hak ettiği takdir ve yankıyı bulmadı.

Çocukluğum halk hikâyeleri ve Karacaoğlan türküleri dinleyerek geçmişti. Yarbaşı''ndan bir adım ötesini Yemen kadar gurbet sayan bir Düziçili olarak, Düziçi''nden 1000 km. batıda görev yapıyordum. Memleket hasreti bir bakıma türkülere, Düziçi şivesindeki, aksanındaki tınılara, o güzelim davul ve zurna seslerine olan hasrete dönüşmekteydi. Âşık Ali Kirik''ten bir "Âşık Halil" hikâyesi dinlemek için neler verilmezdi ki?

Hocam İsmail Görkem''in söz konusu kitaplarını okuduktan sonra, kendisini telefonla aradım ve kutladım. Bu konuda neler yapılabileceğini sordum. Kendileri de, hiç vakit kaybetmeden işe başlamak gerektiğini, bana uzun uzun anlattı.

"Neler yapabilirim"i düşünürken, aklıma, işi, Düziçi düğünlerinde video kayıtçılığı olan bir yakınım geldi. Hiç olmazsa, yaşayan âşıklar ile çekimler yapıp, söyledikleri her şeyi kaydedebilirdik. Her âşıkla ayrı ayrı görüşerek bu programları yaptık. Video görevlisi çekimleri yapıp bana gönderiyordu.

İkinci olarak, vefat eden âşıkların ailelerinde kalan ses kayıtları derlenebilirdi. 2006 yılında Düziçi''ndeki tatilimin büyük bir kısmını köyleri dolaşarak kaset toplamakla geçirdim. Kirik Ali''den, Âşık Mehmet Ova''dan, Köroğlu''ndan (Mehmet Demirci), Âşık Mahmut''tan pek çok kaset buldum. Ben de bu kayıtların birer kopyasını hocama gönderiyordum.

Fakat asıl keşfim İspir Onbaşıyı (İspir Mehmet Koç) tanımak oldu. İspir Onbaşı, 80 yaşın üzerindeydi. Tam bir hikâye ve türkü tutkunuydu. Pek çok âşıktan hikâye ve türkü öğrenmişti. Ama onun asıl derdi Karacaoğlan idi. Bana Karacaoğlan ile ilgili derli toplu tek hikâyeyi kendisinin bildiğini, Karacaoğlan''ın Düziçi''li ve hatta Farsak''lı olduğunu, bunu Adana''da düzenlenen Altın Koza Film Festivallerinde iddia edip kabul ettirdiğini, ama kimsenin kendisini ciddiye almadığını, biraz da kahırlanarak anlattı. Sonra o görüşmede bizlere, Karacaoğlan''ın türkülü hikâyelerini anlatarak kaydettiği toplam üç saatlik iki ses kaseti verdi.

Diğer yandan Karayiğit Osman''ın anlattığı hikâyeler arasından da son derece değişik bir Karacaoğlan hikâyesi çıkıp geldi.

Yaşayan âşıklardan Mustafa Köse, Karayiğit Osman, Mustafa Çabuk ve Mehmet Öztürk''ten iki yıl boyunca kayıtlar yaptık. Mehmet Öztürk, yaptığımız kayıtlardan bir müddet sonra maalesef vefat etti. İlk üçü, 15''e yakın türkülü hikâye anlattı. Bunlardan Köroğlu hikâyesinin ise, ortalama bir saatten fazla süren pek çok kolları vardı. Bizimkiler İstanbul''un Beyoğlu hikâyesini bile anlatmışlar.

Kayıtları arşivledik. Kameramız son derece amatördü. Görüntü çözünülürlüğü elbette istenen nitelikte değildi, ama olsun, biz bu kadarına da razıydık!

Mehmet Demirci ve Ali Kirik vefat ettiler. Şimdi, Düziçili yaşayan âşıkların anlattıkları bütün hikâyeler ve söyledikleri bütün türküler, çoğu birkaç âşıktan ayrı ayrı olmak üzere kayıt altında, diyebiliriz.

Tabii ki bizden önce pek çok derlemeler yapılmıştı. Ama, bir âşığın repertuvarı, her biri bir saatten fazla süren 25-30 hikâyeye ulaşabiliyordu. Âşıkların gelir kaynağı olan yevmiyelerinin ödenmesi bir yana, ne Kültür Bakanlığı, ne TRT ve benzeri kuruluşların ne de halkıyatçıların bu kadar süre köylerde kayıt yapmaları mümkün olmuştu.

İletişim Tel: (0505) 571 62 53

***

Türkistan''ın bahçe kapısında...

Özbek edebiyatında ilk modern şiir, hikâye, roman ve tiyatro türleri yirminci yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren görülmeye başlandı. Bu edebiyat muhitinde, geçen yüzyıl içinde, dünya çapında bilinen eserlere imza atıldı. Aslında kısa sürede bu başarının yakalanması çok da şaşırtıcı değildi. Çünkü Özbek edebiyatı, yaklaşık bin yıldan beri, köklü ve canlı bir edebiyat muhiti olan Türkistan''da filizlendi. Zengin Çağatay edebiyatı temsilcileri, yüzyıllar boyunca bu bereketli toprağı işledi ve kıvama getirdiler; diktikleri ağaçlar toprağın derinlerine kök saldı. Çağdaş Özbek edebiyatı, işte böylesine köklü ağaca aşılanmış sürgün gibi kısa sürede meyveye durdu. Özbek şair ve yazarları, bu köklü ağacın dallarından biri, eserleri ise o ağacın meyveleri oldu. Zerçadır Altında isimli bu kitaptaki hikâyelerin yazarı Marufcan Yoldaşev de Özbek edebiyatında bu köklü geleneğin yeni temsilcilerindendir.

Hamza Öztürkçü''nün Türkiye Türkçesine aktardığı bu hikâyeleri okuduğunuzda, adı Türkistan olan güzel bir bahçenin kapılarını aralayacaksınız. O kapının ötesinde, zamandan ve mekândan kopacak, dombra nağmeleri eşliğinde "evliya dut"un serin gölgesine kurulacak ve dünyanın en sevimli ninesinin ağzından kırlangıcın, kervanın, kutsal ağacın, balığın masallarını, efsanelerini dinleyeceksiniz. Bu cennet bahçesinde Enver Abidcan ile karşılaşacak, nüktelerine tebessüm ederken tayy-i mekân ile kendinizi İzmir''de Kordon boyunda ya da Anadolu''nun bir kışlasında bulacaksınız.

Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50

***

HAFTANIN KİTABI

Neden Fener Patrikhanesi?

ABD''de Joe Biden''ın başkan olmasıyla, ABD-Rusya gerilimi, tırmanmaya başladı. Ukrayna, Belarus gibi Doğu Avrupa ve eski Sovyet ülkelerindeki çalkantılar, ABD''yle Rusya arasındaki bu çatışmanın yansımaları...

Fener Patrikhanesi, 1940''lardan bu yana, ABD''nin Rusya''ya karşı yürüttüğü bu mücadelenin dini ayağını oluşturuyor.

Rusya ise, Moskova Patrikhanesi''ne destek veriyor. Konu, Türkiye''yi yakından ilgilendirdiği halde, ülkemizde bu konuda yeterli araştırma, yok. Deniz Berktay, "Rusya-Batı Çatışmasında Fener Rum Patrikhanesi" adlı çalışmasıyla, Fener Patrikhanesi''nin ortaya çıkışından başlayarak, son 80 yılda ABD''yle Fener arasındaki yoğun ilişkileri, Ortodoksluğun Doğu Avrupa halklarının milli kimliğinde oynadığı rolü ve Fener''le Moskova arasındaki en büyük çatışmanın neden Ukrayna''da patlak verdiğini ortaya koymaya çalışıyor.

ABD''nin Fener Patrikhanesi''ne "ekümeniklik" statüsü verilmesi konusunda Türkiye''ye neden bu kadar baskı yaptığı sorusuna da ön sözü Prof. Dr. Türkkaya Ataöv tarafından kaleme alınan bu kitapta kapsamlı bir yanıt veriliyor.

Cumhuriyet Kitapları Tel:(0212) 343 72 74

***

Turan ülküsünün kahraman şehidi

 

Bilgeoğuz Yayınları, Enver Paşa''yı Ali Oğuzhan Cengiz''in anlatımıyla okurlarına sunuyor:

Enver Paşa''nın 41 yıllık ömrü yakın tarihin çok önemli dönüm noktalarına tanıklık etmiştir.

İttihat ve Terakkî''nin ilk mensuplarındandı. "Hürriyet Kahramanı" olarak tanınmaya başladığında daha 27 yaşındaydı.

Rumeli''de Bulgar, Makedon, Arnavut ve Rum çetelerine karşı büyük mücadeleler verdi.

Önce İslâm toplumlarının bir araya gelmesini istedi.

Ama çağ, milliyetler çağı idi ve İslâm ülkeleri bir bir koptular.

Sonucunu bile bile Turan için savaştı ve şehit düştü.

 

Bilgeoğuz Yayınları Tel:(0553) 129 86 86

***

KÜTÜPHANEMDEN

Sazı ve sözüyle Anadolu''nun sesi oldu

Aşıklık geleneğinin son dönem temsilcilerinden Aşık Mahzuni Şerif''i konu alan "Anadolu''yu Kucaklayan Ozan" bugün söz edeceğim kitap... Ama ondan önce onun kim olduğunu özetleyen şu satırlara bir gözatalım:

"Anadolu halk ozanlığı geleneğinde önemli bir kilometre taşı olan Aşık Mahzuni Şerif, 17 Mayıs 2002''de Köln''de Hakk''a yürüdü. Aşık Mahzuni Şerif son yüzyılda yaşayan halk ozanlarının kuşkusuz en ünlüsüydü. O nedenle öldüğünü haber yapan yazılı basın ve televizyon kuruluşları onu ''yüzyıla damgasını vuran ozan'' olarak tanımladı. Ölümü, Türkiye''de ve Türklerin yaşadığı ülkelerde büyük yankı uyandırdı. Mahzuni Şerif, hiçbir halk ozanına, sanatçıya, hatta politikacıya kolay kolay nasip olmayacak görkemli bir törenle son yolculuğuna uğurlandı."

Elimde Aşık Mahzuni Şerif''in hemen ölümünden sonra 2002 yayımlanmış 4. baskısı olan kitabı A. İhsan Aktaş kaleme almış. Arka kapakta yer alan "Anadolu''nun Kucakladığı Ozan" başlıklı İslam Çankaya imzalı yazı da duygu yüklü:

"Aşık Mahzuni Şerif, halk damarından gelen, halkın ak sütüyle beslenmiş, sazını, sözünü yüreğini ve canını yarım yüzyıldır halkın yoluna koymuş, çağdaş, yiğit bir ozanımız. Türküleri, deyişleri ve sazıyla; bir baştan bir başa dalgalandırdı yamanca Anadolu''yu... İnsan dedi, ekmek dedi, kardeşlik dedi, paylaşım dedi... Dedi de dayak yedi, dedi de acı çekti, dedi de hapis yattı... ''Bazen acılardan al ilacını'' dedi yoluna devam etti. Bir büyük ozan oldu, kucakladı Anadolu''yu..."

(Ahmet Yabuloğlu)