Cumhurbaşkanı seçimi yol ayrımıdır

AKP’nin yalan yanlış her ne olursa olsun sahiplenme korusunu güzel tespit etmiş Ahmet Hakan: “Ellerindeki ağır propaganda makinesiyle... Her durumda Erdoğan’ı haklı çıkaran konuşan kafalarıyla... “Erdoğan ne derse o olur” demeyenin üzerine çullanan kalemleriyle... Azıcık aykırı giden kim varsa... Bir anda tıpkı “Fethullah Gülen ve cemaati” ne yaptıkları gibi yapıyorlar. Şeytanlaştırıyorlar yani..” 
Bizim gibi olacak değiller ya? AKP yönetimi, Türkiye’yi dönüştürmenin ve istenilen Türkiye yaratmanın ön koşulunun medya olduğunu biliyordu. Boşuna gazetelerle, yazarlarla uğraşmıyor, “tv alınsın” diye talimat vermiyor..
Cumhurbaşkanlığı da öyle...
Askerlere kurulan kumpaslar ve tutuklamalar da...
Anayasa Mahkemesi Başkanına saldırıdan tutun da Adana’da polislere tahliye kararı veren hakime “haşhaşı fazla kaçırmış” suçlamasına kadar her şeyin altında bu “şeytanlaştırarak” susturma ve Türkiye’yi dönüştürme amacı yatıyor.
Sözün tam burasında bir de muhalefete bakın diyesim geliyor ama.. Söylesem mi bilmiyorum.. Çünkü aynı mantığın karşı yakasında muhalefet var. Mantıkları aynı ancak güçleri eşit değil... Fark bu. 
Dikkat ederseniz milliyetçi muhalefet de hükümet gibi aykırı sesleri, eleştiriyi, demokrasiye ucu açık söylemleri sevmiyor.
Türkiye’nin önünde duran ve temel çatışma noktası olma özelliğini uzun yıllar sürdüren cumhurbaşkanlığı seçimleri ne olacak sorusu bu karmaşada cevabını arayor. Cumhurbaşkanlığı seçimleri değişimin ön yüzünü yansıttığı için çok önemli. Hatırlayın! Türkiye’yi dönüştürmede temel problem alanlarından biri de cumhurbaşkanlığı seçimleriydi. O günlerde yaşanan gerilim ortamlarını hafızanızda canlandırın..
2007’de büyük bir makas değişimi yaşandı. Cumhurbaşkanı seçimleri, iktidarın tabelalardan sildiği “T.C’nin” siyasal kilidini kırmayı bundan sonraki süreçte başardı. “Vesayetçi” diyerek suçlayıp şeytanlaştırdığı sözüm ona “ceberrut eski Türkiye’yi”, kökünden sarsacak adımları “normalleştirecek(!)” en büyük adımları 2007’en sonra attı.
Neden? Çünkü, devletin en temel kurumlarına atama yapacak, Meclis’ten geçen tüm kanunları onaylayacak yetkiye sahip, AKP kurucusu, eski Dışişleri Bakanı ve Başbakanını eş deyişle ideolojik ortağını cumhurbaşkanlığı makamına oturttu. Böylece devlet, istenilen dönüşüme açık hale geldi. Herkesin bildiği gibi bundan sonra gerçekleşenler beklenen bu “dönüştürmenin” uygulamaya konulmasıyla bugünlere geldi. Demek ki 2007 bir kırılma noktasıdır. Balyoz, Ergenekon, Casusluk gibi davalarla Türk silahlı Kuvvetleri hizaya çekildi. 
MİT, TSK, Emniyet gibi devletin esas omurgasını oluşturan yapılarda yeni kadrolaşmalar yapıldı. Özellikle emniyette, Kemalist, ülkücü, ulusalcı kanat tasfiye edildi. Yerlerine konan cemaatçi yapı da şimdi tasfiye ediliyor. İşte bütün bunlar, tam olarak ne olduğu anlatılmayan “Yeni Türkiye’nin” kurulma süreciyle ilgili.
Cumhurbaşkanlığı seçimini kimin kazanacağı, Türkiye’nin hangi siyasal rejime oturacağının da belirleyicisi. “Şeytanlaştırma” ekibiyle birlikte AKP, kendi siyasal dinamiklerinden her ne pahasına olursa olsun istenen bir sonuç alma yolunda elinden geleni yapacaktır. Tarım desteklemelerini yerel seçim nedeniyle dolaylı rüşvete dönüştürmek için şubata alan iktidar, şimdi yeniden ödeme yapmaya hazırlanıyor. Halk dosya peşinde..
Muhalefetin önünde o günlerde tarafsız olarak meclis onayı ile atanan Ahmet Necdet Sezer gibi özellikle sağ kamuoyunda pek hazzedilmeyen olumsuz örnek varken, acaba yeni bir aday çıkabilir mi bilmiyorum. Şimdilik “AKP ne yaparı” konuştuğumuza göre demek ki “muhalefet ne yaparı” henüz konuşamayacağız. 
İşin garibi ne biliyor musunuz? Ülkücüler, ne Ahmet Necdet Sezer’e yaradı, ne de Abdullah Gül’e. Hâlbuki her ikisinin koltuğa otarmasında MHP’nin rızası vardı. Ancak uygulamalarda bu destek hiç anlam kazanmadı. Tarafsızlık, objektiflik Türkiye’nin en üst tepesine asla çıkamadı.
Peki, şimdi?..

Yazarın Diğer Yazıları