Cumhuriyetimiz ve kamu sağlığı

                Millî Mücadelenin tacı olan Cumhuriyetimizin 92. Yıldönümünde Mustafa Kemal Atatürk'ü, silah arkadaşlarını, iç ihanete ve terör saldırılarına karşı verdiğimiz bütün şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Cumhuriyetin ve millî devletin değerini bilmek durumundayız.

                Cumhuriyete geçiş bir gecede verilmiş bir karar değil; tarihi sürecin gerektirdiği ve yıllarca tartışılan kaçınılmaz bir sonuçtur. Son senelerde maalesef Osmanlı-Cumhuriyet karşıtlığı fişeklenmektedir. Cumhuriyetten yana olmak Osmanlı karşıtlığını da gerektirmez. Türk tarihi bölünmez bir bütündür.

                Bu arada ölümünün 91. yıldönümünde ünlü fikir adamı, Türkün hocası, sosyolog Ziya Gökalp'i rahmetle anıyoruz. Diyarbekir'in Türklerinden olan Gökalp'in görüşleri bugünlere de ışık tutmaktadır. Anadolu üzerinde emperyalist emeller sürdüğü, dün Osmanlı'nın karşılaştığı kumpas ve tuzaklarla bugün Cumhuriyet Türkiye'si karşılaştığı, Türkiye'yi kıskaca alan Orta Doğu çemberi gündeme geldiği sürece, Gökalp'in fikirleri milliyetçi çizgideki aydınlara ışık tutacaktır. "Ver kurtul ve sat kurtul"u barış ve çözüm zannedenlere Gökalp'in vereceği hiçbir mesaj yoktur.

1 Kasım Genel Seçimlerinin ülkemiz için hayırlı sonuçlar doğurmasını, demokratik parlamenter sistemi ve hukuk devletini güçlendirecek ortamı hazırlamasını, mutabakat ve dayanışmayı artırarak üzücü kamplaşmaları azaltmasını, etnik taassup ve asabiyet yerine Türk Milletine mensubiyet şuurunu geliştirmesini dileriz. Demokrasinin basit ayak oyunlarına, ve oyalamalara ihtiyacı yoktur.

Burada gözden kaçan önemli bir konuyu birlikte düşünelim. Gelir dağılımının daha da bozulması insanlarımızı yeterince beslenemez hale getirdiği gibi, yanlış beslenme alışkanlıklarını da sürdürmesine sebep olmaktadır. Dar ve sabit gelirlilerin sorunu büyüktür. Zararlı birçok gıda maddesi halen dükkan ve alışveriş merkezlerinde raflarda yer alıyor. Bir taraftan yanlış tohum politikası tarımı perişan edip birilerine ithalat yolu açarken, tarımdaki faal nüfusu tarım dışına iterken, GDO'su ile oynanmış kanserojen ürünler kamu sağlığını tehdit etmektedir. Bu konuda tedbirler yeterli değildir. Sadece okul kantinlerini düzenlemekle iş bitmiyor. Çocukların ellerinde rengarenk ilgi çekici şekerler, patates kızartması paketler (cips) çok yaygındır. Kırmızı ve beyaz et, pirinç, mısır, şeker, gazlı içecekler, rengarenk meyve suları, TEKEL taklidi çaylar, bazı deodorant, krem ve çeşitli makyaj malzemeleri kansere bilet kesmektedir.

Geçenlerde Dünya Sağlık Teşkilâtı işlenmiş et ürünlerinin (salam, sosis, sucuk vb.) kansere sebep olabileceğini açıkladı. Temizlik maddelerinden gıda maddelerine kadar kanser saldırısı altındayız. Kanser büyük artış gösteriyor. Yaşayanları hastalık endişesi sarıyor. Kamu sağlığının korunması devletin ve devleti yöneten iktidarların görevidir. Bizde maalesef önleyici ve koruyucu hekimlikten çok tedavi edici hekimlik öne çıkmaktadır. Tek amaç kârı en çoklaştırmak olursa, vicdani ve ahlâki değerler yara alır; toplum sağlığı da tehlikeye girer. Üretilene talep yarattıkça satılan bu defolu malları sadece iktisadi düşünerek engelleyemeyiz. Zararlı maddeleri üreten ve satanları cezalandırmak acaba teşebbüs gücünü kırmak ve gayri safi millî hasılaya yapacakları katkıyı azaltmak mı olacaktır? Gözleri kâr hırsıyla kararmış insanlar için bu böyle olabilir. Ancak böyle sapmalara karşı çıkanlar da zaman zaman yadırganıyor, sorun yaratmakla suçlanıyor ve tepkileri marjinal bir görüş gibi takdim edilebiliyor. Bazen de idealist ve ilkeli duruş "hayır"cılıkla suçlanabiliyor.

Hepimize düşen görev; öncelikle çocuklarımızı ve herkesi zararlı ürün ve maddelerden korumak ve sık sık uyarmak olmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları