'Cüz'î külliye'nin vedası

Balıkesir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur çok dokunaklı, çok acı veda etti. Sokaktan bulunup getirilmiş, sadece "Külliye"nin varlığıyla kaim olmuş bir insan değildi. Kendi iradesini, şahsiyetini, siyasî tecrübesini ortaya koyarak başkan seçilmişti. "Dava" efsunlamasıyla, "Tek Adam"a boyun eğmek istememişti.

Soruyor: Neden iskat ediyorsunuz!

AK Partili belediye başkanları, efkâr-ı umumiyenin karşısında, kusura bakmasınlar, bu işin "dava"sı olmaz, refüze edilmişlerdir. Suçu varsa mahkemeler orada... Aklanır veya aklanmaz!

İskat edilen (düşürülen) belediye başkanları "suçlarını" bilmiyorlar. Bazı "zavallı" diyeceğim, belediye başkanları "Beni o getirdi, o götürüyor." gibi kişiliklerini yok eden, "kulluk" sözleri ettiler. İslâm adına da utanç verici,  insanlık adına da utanç verici... Hiçbir parti başkanı böyle hezeyanlara yol açarak, kendisinin ilâhlaştırılmasına fırsat tanımamalıdır. Eminim, Ak Parti Genel Başkanı da böyle ifadelerden üzüntü duymuştur. (Öyle diyorum ama, daha önce çok kişi de yazdı, ilahlaştıran ilahlaştıranaydı... İlâhlaştırılan, peygamber görülen, olağanüstü varlık izafe edilen "Zat"tan bir açıklama gelmedi... Galiba, birinin şiir kitabını toplattırdı... O kitapta ipin ucu bayağı kaçırılmıştı. "Reis" baktı zararı dokunacak, "Bu kitabı toplayın!" dedi. Çıkıp: "Yahu ne yapıyorsunuz... Ben bir faniyim, Allah'ın âciz bir kuluyum! Yapmayın şirke girmeyin." diyebilmeliydi!)

Ahmet Edip Uğur, tek başına mücadele yürütemezdi. Mecburen istifa edecekti. Ankara'dakiler belediyenin imkânlarını daraltacaklar, Başkan'ı zorda bırakacaklardı. Başkan'ın, gözyaşları içinde istifasını açıklarken söylediği şu sözlerinin AK Parti'yi tartışmaya açmayacağını kimse söyleyemez:

"Yolsuzluğunuz yok, FETÖ bağlantınız yok fakat ailenize, evinize kadar ulaşan baskılar, tehdide varan müdahaleler var. Bu katlanılacak bir durum olmanın ötesine geçmiştir... Üzgünüm, kırgınım ama huzurluyum. AK Parti'de siyaset yapma imkânımız ortadan kalkmıştır. Küllî iradeye teslim olarak cüz'î irademle milletime vefa gösteriyorum. Partime ve başkanlık görevime burada veda ediyorum."

Başkan zamanında "sağlam teminat" almıştı; ama o teminat geri istendi. Âyet-i kerimede buyruluyor:

"Ve keyfe te'huzûnehu ve kad efzâ ba'duküm ila ba'din ve ehazne minküm mîsâkan galîzan" ("Vaktiyle siz birbirinizle haşir neşir olduğunuz ve onlar sizden sağlam bir teminat almış olduğu hâlde onu nasıl geri alırsınız!") (Nisa, 17/21).

Mevlâna "vefa" üzerine ne güzel söylemiş:

"Dostlarını daima vefa ile hatırla can! /Arayan sen ol, bulan sen; /Tanıyan sen ol, kucaklayan yine sen. / Kula vefası olmayanın Hakk'a vefası olmaz..."

Asıl politikada vefa aranmalı... Ne yazık ki, beraber yola çıktıkları insanları yarıda bırakmalar vak'a-i âdiyeden! Ak Parti'nin iktidara geliş dönemlerini hatırlayın. Öyle üç kişi beş kişi toplanıp, biz parti kurduk, gelin bakayım, demediler. Herkes heyecan yüklüydü. Kimse "evin danası..." muamelesi görmedi. Kimse yüz üstü bırakılmadı; herkese ümit verdiler, herkesin gönlünü aldılar.

Şimdi öyle mi? Âyet-i kerimeyi bile göz ardı ediyorlar.

 Kullandılar, kullandılar ve attılar!

Yazarın Diğer Yazıları