Dalaman Kaymakamı'ndan yabancılara kıyak (2)

Yabancılara tanınan olanaklardan geçen haftaki yazımda bahsetmiştim. Dalaman Kaymakamı’nın “yabancıları korumacı ve kollayıcı” kararının ardında nelerin yattığını biraz irdelemek gerekiyor.
“Batı Kapitalizmi” silahla elde edemediği Türkiye ve civar coğrafyadaki emellerine, kendileri gibi düşünen, kendi kültür ve halkından uzaklaşmış bürokratları ele geçirerek ulaşma yolunda her geçen gün biraz daha yol alıyor.
Bu ne biçim bir zihniyettir ki; Kendilerine “kaymakamlık payesini ve onurunu” veren toplumun yararına değil de o toplumu “küreselleşme, demokrasi, insan hakları, liberalleşme v.b” gibi kavramlarla, kendi kafalarına ve çıkarlarına göre anlam yüklemesi yapılan “sahte değerlerle” yıkanlara hizmet ediyor.
Hiçbir zaman anlamadığım “Kaymakam Adaylarının bir yıl süre ile İngiltere’ye gönderilip dil öğrenmelerinin asılında niçin yapıldığı”  Dalaman Kaymakamı’nın aldığı kararla ortaya çıkmış oluyor. Kendi kültür köklerinden uzaklaşan, kimlik sorunu yaşayan ve kendi toplumuna yabancılaşan bireyler, yetki ve makam sahibi oldukları zaman, hiç hayal bile edemeyeceğimiz kararlara “yabancılar adına imza atabiliyorlar”.
Devlet edenlerin, yetki ve makam verirken dikkat etmeleri gereken en önemli nokta, devlet adına hareket edecek olan insanlarının kültür köklerinden ve toplumundan uzaklaşmış insanlar arasından seçilmemesi olmalıdır. “Batı Hayranı ve Kapitalizmin Gönüllü Neferliğini” kabul edenler içimizdeki en büyük düşmanlar olarak addedilmeli ve o yetki makamlarından derhal indirilmelidirler.
Son yıllardaki “Turizm Teşvik ve Yatırım Kanunlarının” uygulamalarına bakıldığında, gerçekte bu kanunların “teşvik ve yatırım” gibi iki masumane kavramın arkasına gizlenerek değişik emellere hizmet etmek için çıkarıldıklarını anlıyoruz. Öyle bir kanun yapın ki, karşısında başka hiçbir kanunun gücü ve yaptırımı olmasın.  “Ben Turizm Yatırımı Yapacağım” dendiği zaman, ne doğal sit, ne arkeolojik sit, ne orman ne de çevre kanunlarının bir hükmü olsun.
Evet, Türkiye’deki “turizm yatırım kanunu” uygulama yönüyle, doğa ve çevreyi korumaya yönelik ne varsa etkisiz kılan görünmez bir güce sahip. Devleti yıpratmak için yıllarca yapılan anti propagandaların başında “derin devlet yapılanması” manşetlere taşınır iken, “turizm kanunlarında” yapılan değişikliklerle aslında “en derin özel ilişkiler ve yağmalar” gözlerden kaçırıldı.
Kültürel yozlaşmanın temeli 1980 darbesinden sonra fırsatları sonuna kadar kullanan ve “bacasız fabrika” propagandasını yıllarca topluma servis eden zihniyettekiler tarafından başlatıldı. Milli Eğitimdeki köklü değişiklikler ve her iki yılda bir yapılan program değişiklikleri ile kuşakların beyinleri boşaltılmaya başlandı.
Geldiğimiz süreçte, kendi halkından uzak, kendi toplumu yararına değil batı toplumu  ve kapitalizm yararına her uygulamaya imza atan kuşaklar, işte 1980 darbesinin ürünleri olarak karşımız çıkıyor. “Cumhuriyeti Koruma ve Kollama” üzerine” namus ve şerefleri üzerine yemin edenlere buradan yeminlerini hatırlatmak istiyorum.
Bu namus ve şeref nasıl bir şeydir ki, dünyadaki dalgalanmalara ve güç dengelerine karşı değişiklik gösterir. Demokrasiyi kendi çıkarları için istedikleri gibi yorumlayanlar, kendileri gibi “namus ve şeref” üzerine yemin edip, “namus ve şeref sömürücülüğü” yapanları emellerine ulaşmak için “araç” olarak kullanmayı iyi biliyorlar.

Yazarın Diğer Yazıları