Darbe dost modern değil!

Başbakan Tayyip Erdoğan, dost modern darbe kavramını kullandığında ilk aklıma gelen 27 Nisan e-muhtırası oldu. Bu tanımı herhalde, Dolmabahçe’den iyi dostu Yaşar Büyükanıt ile çalışma arkadaşı İlker Başbuğ hakkında kullanıyordur diye düşündüm. Başarısız bir müdahale ile askeri vesayeti bitirmeye zemin hazırladıkları için teşekkür ediyor zannettim! Yanılmışım. Meğer darbeci dosttan kastı, 17 Haziran 2013’te katıldığı Türkçe Olimpiyatları kürsüsünden  “Kararmış yüreklerde bir nebze merhamet, pörsümüş dimağlarda aydınlık bir ufuk gibi en zor zamanlarda bize güzeli anlattınız” dediği Hizmet Hareketi imiş.
Başbakan’ın paralel devlet konusunda zihninin aydınlandığı tarih 7 Şubat 2012 tarihli MİT Krizi değil. Yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun başladığı 17 Aralık’tan önce şüpheleri olsa da, Erdoğan’ın 6 ay önceki övgüleri, kafasında ’Camia’ya yönelik net bir kurgunun oluşmadığını ispatlıyor. Sevilay Yükselir’in  “7 Şubat bence bazı yargı-emniyet mensuplarının bir blok halinde hükümete karşı alenen giriştikleri derin bir darbeydi!” ve Cem Küçük’ün, “Başbakan, hükümet, MİT, 7 Şubat’ın kendilerini yönelik bir komplo olduğuna inanıyor”  sözleri askıda kalıyor. Peki “paralel devlet yapılanması”, ne istese vermeye hazır bir Başbakandan ne istiyordu? Dış politikasının üzerinden silindir geçen hükümet, eski milli güvenlik reflekslerine dayanarak ayağa kalkmaya uğraşıyor olmasın? Evet, “dostları”  bir darbe düzenledi ve Erdoğan giydiği Batılı motiflerle süslü hilafet cüppesini değiştirmek zorunda bırakıldı.
Brüksel gezisinde, Mısır’daki laiklik vurgusunun AB’de iyi bilindiğini gazetecisi Akif Beki’ye anlatmış Erdoğan. Kendisini “ulülemr” sayan Başbakan’ın Mısır’da İhvan-ı Müslimin’e ‘laiklik’ tavsiye eden duruşunda bir çarpıklık vardı. Benzer bir çelişkiyi Putin’e  “Şanghay İşbirliği Örgütü”ne Türkiye’yi alın diye takıldığında da görmüştük. İyi niyetli bir yaklaşımla Erdoğan’ın dış politikada farklı arayışlar içinde olduğunu söyleyebilirsiniz ancak bu kadar dengesiz gel gitler daha köklü sorunların işaretçisiydi.
Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu bölgede ABD’nin Türkiye’ye açtığı nüfuz alanındaki (Büyük/Genişletilmiş Ortadoğu Projesi) rollerini büyütmeye kalkışınca başına iş açtı. Üstelik Obama yönetimi Yeni Ankara’yı İsrail’deki aşırı sağcı Netanyahu hükümetinin üzerine gitmeye de cesaretlendirmişti. Mesela, Mavi Marmara baskınından birkaç ay önce Yahudi asıllı profesör Alon Ben-Meir, ABD’den ülkemize gelerek devlet yetkilileri ile görüştü ve şu mesajı verdi: “İsrail’deki hükümetin değişmesi veya Dışişleri Bakanı Lieberman’dan kurtulmak gerekiyor.” Yeni Vaşhington’un niyeti bölgede İsrail’in geri çekilmesinden doğacak boşluğun doldurulmasıydı. Ancak Suriye’de ve Irak’ta kendi başına işler çevirecek ve İsrail’i siyasi olarak tamamen dışlayacak bir Yeni Türkiye istemiyorlardı.
İsrail’in fanatikleri ile ABD’nin neocon temelli silah ve savaş lobisi galip gelerek hem Türkiye’ye hem de Arap dünyasına soğuk bir ders verdiler. Arap Baharı, yazı görmeden kışa dönerken Amerikan üsleriyle yurdunu donatan Türkiye’ye, “Şanghay esprisine” bile katlanamayacaklarını gösterdiler. Yeni Ankara’nın oynayabileceği alan daraltıldı. El Kaide Irak ve Suriye’deki sınır kapılarına kadar dayanırken MİT’in Suriyeli muhaliflere gönderdiği yardım TIR’ları hudut kapısına ulaşacak kadar dahi yol alamadı. Suriyeli 1 milyon göçmen Türkiye’nin sosyal ve ekonomik hayatını alt üst ederken BM’den vaat edilen yardımların üzerine yatıldı. 
Sonunda Erdoğan teslim bayrağını çekti. Japonya’dan dünyaya seslenerek, “Dersimizi aldık, artık bırakın küresel güç olmayı, bölgesel güç olmak gibi bir hırsımız dahi yok. Hırsla kalkan zararla otururmuş, anladım” mesajı verdi. Şimdi Brüksel’de 2014 yılında AB’ye üyelik yolunda önemli adımlar atılacağını ilan ediyor. Fakat AB yetkilileri Erdoğan’ı “ikna edici” bulmadıklarını, özellikle yargı konusundaki gelişmeleri “endişeyle” izlediklerini açıkladılar.
Maceraperest dış politika bölgeyi perişan ederken, ülkemizi de sarsıyor. Bunun faturası elbet birilerine kesilecek. Peki bunca günahın veya hatanın bedelini sanal bir paralel devlet yapılanmasına ödetme çabası işe yarar mı? Hiç sanmıyorum. Eski devlet beceriksizliğini dış mihraklar, terör ve irtica fobileri üzerinden örtmeye çalışırdı. İktidar ise şimdi eski saplantılara sarılıyor. Osmanlı’nın Türk ve Müslüman alemi üzerinde yükselttiği muhteşem kubbeyi beceriksizliği yüzünden yıkanlara İstiklal Marşı şairimizin mısralarıyla hatırlatalım:
  “Ama gel kaldıralım dendi mi, heyhat o zaman / Bir Süleyman daha lazım yeniden bir de Sinan.

 

Yazarın Diğer Yazıları