Darbe Hukuku Nereye Kadar?

“Şimdi yeri ve zamanı değil!” denilerek çözümü ertelemek sorunları daha da katmerleştiriyor. Sorunlar üst üste biriktikten sonra aceleyle girişilen çözüm önerileri ise daha büyük sorunları tetikliyor. Yıllarca terörle mücadele ile teröristle mücadele arasındaki farkı bilmeyen veya öğrenmek istemeyen yöneticilerin elinde geciktirilen tedbirler yangından mal kaçırırcasına çözülmeye kalkışıldığında ise Habur örneğindeki gibi ayrı felaketlerle sonuçlanabiliyor.
Ertelenen sorunlardan biri de Ordu ile Millet arasındaki bağın her geçen gün zayıflamasıdır. Bu kapsamda Sivil - Asker İşbirliği projelerine sadece NATO penceresinden bakılmamalıdır. Mehmetçik dershanelerinin açılması, komutanların düğün davetlerine ve cenaze törenlerine katılması, birliklerin çevresindeki okullara yardımları olumlu girişimlerdir. Analarının  “vatan borcunu ödesinler, adam olsunlar”  diyerek dualarla gönderdiği kınalı kuzulara dayak atma ve küfür etme hastalıkları da artık hemen hemen bitme noktasına geldi. Bunlar da çok önemli aşamalar. Eskiden nice Mehmetçiğin hayal kırıklığıyla terhis belgesi aldığına şahit olmuşsunuzdur.
Fakat 70 yaşındaki Ayşe ninenin, “başörtüm yüzünden damadımın istikbaline zarar verebilirler. Kurmaylığı engellenir diye lojmandaki kızımın evine gidemiyorum” sözlerini dinlediğimde içimin nasıl burkulduğunu anlatamam. Anadolu kadınının bu siteminin ilerde nasıl sonuçlar doğurabileceğini kestirmek için herhalde sosyolog olmaya gerek yoktur! Kendi halinde, dinî vecibeleri vasat seviyede yerine getiren insanların dahi çocuklarını askerî okula göndermek istemediklerini bilmek için de herhalde anket düzenlemek gereksizdir. Bu durumun ülkemizin manevi surlarında açtığı deliklerin, füze kalkanı kuramamaktan daha büyük bir zafiyet doğurduğunu herhalde tahmin edersiniz.
Bütün illerde orduevi var ve haliyle buralarda düğünler de yapılıyor. Emin olun ki hepsinin nizamiyesinde muhakkak başörtüsü ve sakal problemi yaşandı ve yaşanıyor. Neşeyle düğüne giderken kapıdan sakalı ve kıyafeti yüzünden yüzgeri çevrilenlerin neler düşündüğünü anlamak sanırım zor değildir. Birçok asker en mutlu günlerinde yanlarına gelecek akraba ve yakınlarına karşı “mahcup olmamak” için parasına rağmen dışarıdaki düğün salonlarını tercih ediyor. Öte yandan kast sistemini hatırlatan, generale, subaya, astsubaya, uzman çavuşa ayrı orduevleri ve kimi muvazzafları da tamamen kapı dışında bırakan sınıflandırmalara son verilmelidir. Cephede en ön safta birlikte savaşanlar üstleriyle beraber tatil yapabilmelidir.
Bir çeşit yargısız infaz yolu olan re’sen emeklilikle askerlikten uzaklaştırılan subay ve astsubaylara itibarlarını iade etmeye yönelik TBMM Milli Savunma Komisyonu’na sunulan tasarılar da umut vericidir. Olağanüstü dönemlerde ihraç edilen eski askerlerin durumlarının sonradan düzeltilmesi adeta gelenekleşmiştir. 27 Mayıs’ta EMİNSU’ların, 1963’te Talat Aydemir darbe girişiminin ve 12 Mart’ta tasfiye edilen 9 Mart kadrolarının uğradıkları zararlar yıllar sonra kısmen de olsa tazmin edildi. Ancak 12 Eylül darbesinden sonra işkencelerle sorgulanan ve YAŞ kararlarıyla ihraç edilenlere hâlâ darbe dönemi hukuku reva görülüyor.
Oysa bugün biliyoruz ki, 12 Eylül ve 28 Şubat darbeleri ABD güdümlü darbeleridir. Türkiye’nin iç ve dış siyaseti değişen NATO konseptlerine paralel olarak yeniden tasarlanmıştır. 28 Şubat’ta da Amerika’nın yeni düşmanları (!) olarak belirlediği Orta Doğu ve Orta Asya’daki  “dini motifli radikal gruplar” hedefine itiraz edebilecek dindar ve milliyetçi askerler uzaklaştırılmıştır. Enteresandır ki, aileleriyle birlikte maddi ve manevi perişaniyete uğratıldığı halde hiçbiri yasadışı bir eyleme kalkışmamıştır. Bu satırların yazarı da onlardan birisidir.
Savunma hakkı ellerinden alınarak tek taraflı fişlemelerle yüzlerce milliyetçi subay ve öğrenci de ‘irtica’ maskesiyle haksız yere tasfiye edildi. Ateş sadece düştüğü yeri yakmıyor, bazen çevresini de tutuşturuyor ve çıkan zehirli gazlar herkesi bir şekilde olumsuz etkiliyor. Yılandan çıyandan kurtulmak için ormanı yakma huyundan artık vazgeçilmelidir.

Yazarın Diğer Yazıları