Darbe planlama merkezleri

Diyanet İşleri (Dİ) Başkanı kıraathane ziyaret etmiş. "Reis" ne derse o."Git ziyaret et, bana destek ver. Başka tarafa çekiyorlar. Bir de kekler, Tatar böreği İslâmî usullere göre yapılmış mı? Hakkaniyetli dağıtılıyor mu? Aman ha... Çaylar Rize olmalı... Çayımızı bütün ülkeme yaymak için, Danıştay, Yargıtay başkanlarını bile toplayıp Rize'ye götürdüm. İyi kontrol et!" demesine gerek yok. Bizimki işareti almıştır.

Dİ Başkanı'nın, hem de resmî kıyafetli "kıraathane" dedikleri yeri ziyaretiyle vermek istediği mesaj açıktır: "Kimse, çocuklarını kıraathane deyince, aylakların vakit öldürdükleri el altından kumar oynadıkları, sigara içilen, gürültülü patırtılı mekân sanılmasın. İslâmî hassasiyete gayet uygun, Reisimiz gibi hepinize tavsiye ederiz."

Zimmen "Bunun için Reisimize oy verin." diyor.

Dİ Başkanı kıraathaneler için "âkilâne" sözler de ediyor:"Kıraathane, bizim medeniyetimizin en önemli unsurlarından, müesseselerindendir. Müessese diyorum çünkü kuruluş amacı birkaç asır önce her mahallede insanlar okuma gerçekleştirebileceği bir mekân bulsun. Dolayısıyla kıraathaneler böyle kurulmuş, bugün modern anlamda burada millet kıraathanesi gördüğümüzde demek ki her mahallede, en azından her ilçemizde böyle bir kıraathanenin oluşturulmasının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görmüş olduk."

"Kıraaathane",  "okuma evi" demek. Ancak şimdi anlamı çok farklı. Vakit öldürülen yer. Bir de çay ocakları var. İnsanların buluştukları, soluklandıkları, mekânlar. Son zamanlarda çok yaygınlaşan caféler-kafeler de öyle.

Talebeliğimizde, Ankara'da Cebeci'de, Site Yurdu'nda kalanlar bilirler, Hamamönü'ne doğru giderken sağda 51 Acem Çay Ocağı vardı. Küçücük bir yerdi. Burada buluşur, çay içer konuşurduk. İstanbul'a geçtikten sonra Edebiyat Fakültesi'nin karşısında Koska Çay Ocağı'nın müdavimi olduk. Oradan kimler geldi, kimler geçti... (Dönemin şartlarında bu mekânlar her an kurşunlanabilirdi. Bizim zamanımızda 51 Acem de Koska da kurşunlamıştı. Çok şükür bir zarar yoktu. Ama hemen yukarıda Beyazıt'ta Ülkücülerin devam ettiği Kafe Mola'yı havaya uçurmuşlar üç kişiyi öldürmüşler, çok kişiyi yaralamışlardı.)

Eskiler Cağaloğlu Sirkeci'ye inerken yokuş üzerinde Meserret Kıraathanesi'nden bahsederler. (Pek bilinmez... Balkan Savaşı yenilgisinin ardından İttihat ve Terakki dizginleri tam eline almak için Enver Paşa'nın beyaz atına binip Babıâli'ye, yani sadrazamlığa,- şimdiki İstanbul valiliğe- yürüdüğü 1913'te Babıali Baskını'nın planlanma merkezi idi.)

Çay ocağı deyin, kıraathane deyin, café-kafe deyin, okuma evi deyin ne derseniz deyin buluşma mekânları aynı zamanda, muzır ve müfit fikirlerin üretildiği mekânlardır.

Kıraathanenin bana bir faydası olmuştu. Oturduğum apartmanın sahibinin kıraathanesi vardı. Bir gün, "Belediye sıkıştırıyor. Kahvehanede kitap bulundurmamız gerekiyor. Kimse okumuyor ama, illa bulanacakmış. Biraz kitap versen." demişti. Yer sıkıntısından bir sürü kitap vermiştim. Evdeki kitapların başına bir iş geldi ve çoğu zarara uğradı. Kahvehaneye geçici verdiğim kitaplar kurtulmuştu. Bayağı sevinmiştim. Bizim gibi insanların kitaplarından başka neyi var ki...

Öğrenciler çalışacak mekân bulamıyorlar. "Kıraathane" adını kaldırın. Okuma evleri açın. Çağ değişti. Eski eskide kaldı. Özenmenin manası yok.

Yazarın Diğer Yazıları