"Darbede şehit vermiş bir ailenin çocuğu darbeci olur mu"

Gazetede birikmiş mektuplar uzun zaman sonra toplu halde elime geçtiğinden, okurlarımızın, aracılığımızla duyurmaya çalıştığını haksızlık, hukuksuzluk, mağduriyet iddialarını daha da geciktirmemek için bugünü onlara ayırdım.

Bugün yayınlayacağım mektup Afyonkarahisar E Tipi Kapalı Cezaevi'nden, emniyet müdürü Bayram Kaba'dan geliyor. Hayli uzun, mümkün olduğunca özetleyerek aktarıyorum:

"15 Temmuz'da haince yapılan darbe girişiminden sonra 18 Temmuz'da açığa alınan, akabinde 2 Ağustos'ta tutuklanan ve çok sevdiğim mesleğimden ihraç edilen 4. Sınıf Emniyet Müdürüyüm. Yaklaşık olarak 21 yıldır bu şerefli üniformamı, şerefimle ve gururla taşımış bir polisim. Polis kolejini ve polis akademisini de sayarsak 29 sene. Dile kolay değil mi?

Ama... Şimdi maalesef hiçbir terör örgütüyle ya da devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplarla üyeliğim, mensubiyetim, ilhakım ve bunlarla irtibatım kesinlikle bulunmamasına rağmen, hem ihraç edilmek hem de tutuklu olmak (8 aydır) şahsımı derin yaralamaktadır.

***

Size kısaca kendimden ve yaşadığım, yetiştiğim ailemden bahsetmek istiyorum.

Ben aslen Fethiye/Muğlalıyım. Annem ve babam (merhum) Almanya'da çalışırken, ben anneannem ve dayılarımın yanında büyüdüm; 1986 yılına kadar.

Benim dedem 30 sene Fethiye merkezde muhtarlık yapmış birisi ve şu anda da dayım Gürsel Selim Balcı muhtarlık yapmaktadır.

Ülkücü ve Türk Milliyetçisi bir aileden ve çevreden geliyorum. Bir dayım da 12 Eylül'de şehit oldu. Ülkücü şehitler albümünde resmi vardır. İsmi Ramazan Balcı.

Sanırım 7 yaşlarındaydım, anneannemlerin evinde kalırken geceleri hep silah sesleri duyardım; ve hep "Eyvah" derdim, "Ramazan dayımı vurdular" diye korkar, ağlardım. Ve 1980'de, ülkücü dayım vurularak şehit oldu. Akabinde 12 Eylül darbesi gerçekleşti. Ben o zamanlardan beri darbelerden nefret ederim.

Sonrasında sıkıyönetim ilan edildi. Ve ülkücü dayım Gürsel Selim Balcı, ülkücü şehit dayımın yerine alınıp götürüldü. Yaklaşık 1 sene cezaevinde kaldı. Şimdi de hâlâ Türk Milliyetçisi ve ülkücü olarak davalarına sahip çıkmaktalar.

Böyle bir çevre ve aileden gelmiş birisi olarak, ben, sizce nasıl terörist olabilirim?

***

Tarih 30 Kasım 2002...

Mardin'in Dargeçit ilçesinde, polis merkezi amiri olarak görev yaparken, çok sevdiğim polisim Ozan Demirkollu, polis merkezine teröristlerce yapılan saldırıda kollarımda şehit oldu. Hâlâ unutamıyorum. Dargeçit gibi terörün kol gezdiği yerde geceli-gündüzlü görev yapan birisi olarak ben nasıl terörist olurum?

***

Gelelim günümüze...

Yaklaşık olarak 8 aydır tutukluyum. Şu ana kadar hakkımda yapılan işlemlerde hâlâ somut olarak ne ile suçlandığım tarafıma bildirilmemiş, savunmam alınmamış ve hâlâ iddianame bile hazırlanmamıştır. Ne emniyette, ne de mahkemede bir tane bile somut bir bilgi ya da veriye dayanan, suç tanımına uygun soru sorulmamıştır. Ve hâlâ da sorulmamaktadır.

8 aydır, hukuksuz bir şekilde hem tutuklu ve hem de şerefli mesleğimden ihraç edildiğim için eşim ve 2 kızım (9 ve 4 yaşlarında) büyük mağduriyet yaşamaktadır. Sağlık güvenceleri de olmadığını düşünürsek, maddi imkansızlıklardan dolayı gözlerinden rahatsız olan kızıma gözlük bile alamayacak durumdalar. Eşim birçok yere iş için başvurdu ama iş bulamıyor. Eşim ve çocuklarım hem maddi, hem manevi büyük sıkıntı çekiyor. Hem benim, hem de eşimin babası hayatta değiller. Sadece emekli maaşıyla annesinin yanında hayata tutunmaya çalışıyorlar. En azından tutuksuz yargılansam, ya da mahkemeler başlasa hak yerini bulacak, ben de ailemin başında, onların geçimini sağlayacağım.

Bizim, sesimizin duyulması için gazeteci ya da siyasetçi mi olmamız gerekiyor? Sesimizi mağduriyetimizi duyurun lütfen!

Bu haksız ve hukuksuz tutuklamayla sadece ben değil, eşim ve kızlarım da cezalandırılmaktadır. Şu anda hiçbir gelirleri bulunmamaktadır. En azından tutuksuz yargılansam limon satarım, simit satarım yine ailemin geçimini sağlarım.

***

Şarkta da, batıda da görev yaparken hep ölüm tehlikeleri atlattım. Mardin'de iki defa teröristlerle çatışmaya girdim. Hakiki bir Yörük Türküyüm. Ulu Önder Atatürk'ün izinden giden başarılı bir polisim. Ben bu aziz ve kutsal vatanı seven, canını da bu vatan ve millet için seve seve verecek bir Türk polisiyim.

Mağduriyetimin sesi olmanızı diliyorum..."

***

Bayram Bey "illa gazeteci mi, siyasetçi mi olmak gerekiyor" demiş ama cezaevlerindeki yüzlerce gazetecinin de aynı koşullarda adalet aradığını, hür esir durumundaki dışarıdaki birçok siyasetçinin sesinin kısılmasına karşı nasıl savaştığını bilince "hukuk"un olmadığı yerde herkesin payına eşit derecede adaletsizlik düşüyor aslında...

Her zamanki dileklerimizle; yani suçlu olan kim varsa layığını bulması ama olmayan tek bir kişinin bile haksız yere hayatından çalınmaması dileğiyle aktarmış olalım yukarıdaki satırları da...

Yazarın Diğer Yazıları