Değerler sistemini kim koruyacak?

Her şey tamam. 
Eksik şu: Milli din adamlarına ihtiyaç var. 
Herkesin, her söylemin dinle ilişkisini kurup bunun üzerinden fetvalar üreterek toplumu yönetenler var. Ancak bir tek toplumun bizzat özünü, kendisini, olması gerekeni temsil eden ve milli duruş sergileyen din adamları yok.
İşte Atatürk’ün farkı da bu.
Milli mücadelenin her safhasında, bozguncu propagandalara engel olacak bir karşı cephe her zaman vardı.
Toplumun manevi hassasiyetlerini temsil eden milli din adamları da bunlardan biriydi.
Şimdi ortalıkta, soygunu, talanı, rüşveti, devlet malını ele geçirmeyi keramet sayan ve bunu fetvalarıyla destekleyenler var.
Bir de İmam-Hatiplerden yetiştirilmesi düşünülen siyasal imam projesi var.
Bilal Erdoğan’ın valiler aracılığı ile İmam-Hatip müdürlerini zaman zaman toplamasının, baba Erdoğan’ın İmam-Hatipler kendi malıymış gibi davranmasının ve en nihayet Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun İmam-Hatiplere yönelik sahiplenici davranışlarda bulunarak bunları seçim malzemesi yapmasının ardında yatan gerçek budur.
Siyasallaştırılmış, partidaş imam-hatip yetiştirmek.
Olması gereken elbette bu değil.
Olması gereken, bütün toplumun, hepimizin imam efendilerini yetiştirmek ve saygın bir topluluk oluşturmak. 
Ancak onlar bundan hoşlanmıyor. 
Türkiye, kendilerinin olsun, ebedi iktidar olsunlar, ebedi yesinler içsinler. Öyle ise devlet kadrolarını siyasallaştırıp, partilileştirmek, din adamlarından propaganda ordusu yetiştirmek şart diye düşünüyorlar.
Çünkü imamlar tüm zamanlar içinde toplumun inançlı kesimiyle sıkı fıkı.
Bunlar demokrasiye de inanmıyor. Eğer inansalardı, devlet kadrolarının partilileştirilmesine gerek duymazlardı. Toplumu kucaklar, her kesime ‘bizim insanımız’ diye yaklaşırlardı.
Türkiye bunalımlar yaşıyor. 
Toplumda derin travmalar yaşanıyor. 
Buna rağmen ortalıkta sağduyuyu ayağa kaldıracak, milli mutabakatı sağlayacak güçlü önder sesler çıkmıyor. 
Kimse kusura bakmasın, tıpkı milli mücadele döneminde olduğu gibi etkili dini cemaatler, ya  “kimse bana dokunmasın, yaşayıp gideyim” havasında, ya duyarsız, ya da el altından dinin istemediklerini, dinin gereğiymiş gibi bağlılarına aktarıp, iktidar sahiplerine oy devşiriyor.
Bu durum beraberinde İslam inanç kurumlarının, değer üretme merkezlerinin nasıl yozlaştırıldığını gösteriyor.
Cumhuriyetin kurumlarının cumhuriyeti korur kollar, ezdirmez beklentisinin boş çıktığı gibi, dini kurum ve kuruluşların da dinin içeriğini boşalttırmaz, dinin değerlerini, siyasetin değerlerinden üstün tutar görüşü Türkiye’de yanıltmıştır.
Bu seçim, değerler sistemi için aynı zamanda bir sınavdır.
Gidişata bakılırsa, İslam’ın değerler sisteminin içini boşaltanlar karşısında, dini küçük ya da büyük kurumlar ya sessizliğini koruyacak, ya ağzını bıçak açmayacak veya haktan yana değil, yıkandan bozandan yana tavır alacaktır.
İzliyoruz...

Yazarın Diğer Yazıları