Deliler diyarına hoş geldiniz

Sağlık Bakanlığının yaptığı bir araştırmada beş kişiden birinin ruhsal sorunlu olduğu tespit edilmiştir. Diğer bir ifadeyle yetmiş üç milyon insanımızın yaklaşık on beş milyonu ruh hastasıdır. Bu hastalardan ancak iki buçuk milyonu yardım almaktadır; bu da hasta
olan insanların altıda birine tekabül etmektedir.
Hani o memur eylemlerinde çıldırmaya az kaldı diye sloganlar atılırdı ya. Demek ki atılan o sloganlar bu günlerin işaretçisiymiş. Basına bakıldığında haberlerin yarısını çıldırmış insanların haberleri oluşturuyordu da insanlar bunu asparagas haberler olarak değerlendiriyordu. Meğer o haberler ne kadar doğruymuş.
O meşhur haberleri hatırlamaya çalışır veya bu günün medyasına bir göz atacak olursak, görürüz ki, boşanma dehşeti. Arkadaşının teklifine hayır diyen genç kurşunlanarak öldürüldü. Ayrılmak isteyen karısını bıçakladı. İstediği yemeği pişirmeyen veya yapılan temizliği beğenmediği için eşini darbetti. Berdel karşılığı evlendirilen bilmem kaç kadın intihar etti. Töre cinayeti yine can aldı.
Trafikte yol vermeme yüzünden çıkan kavgada bir ölü üç yaralı. Düğünde kutlama yapan maganda kurşunu yine can aldı. Sokakta yapılan araba yarışı ölümle sonuçlandı. Omuz vurma veya yan bakma yüzünden gençler arasında çıkan arbedede kan aktı. Öğrenci öğretmenini darbetti. Parası için iki ihtiyar gırtlaklandı. Eve giren hırsız ev sahibini yaraladı.
Seyyar satıcı zabıta savaşında çok sayıda yaralı var. Öğrenci polis çatışmasında orantısız güç kullanıldı. Bağımlı sayısı çoğaldı. Maçta iki takım taraftarları arasında meydan savaşı çıktı. 1 Eylül Dünya Barış Günü kutlamalarında sokaklar savaş alanına çevrildi. Neticede uzayıp giden bir çılgınlık ki sormayın gitsin.
Eh bu insanlar durduk yerde bunları yapmıyorlar. Elbette yakalandığı hastalığın dışa vurumudur. Hastalığa yakalanma ise kendiliğinden oluşan bir durum olmasa gerek. Hasta sayısı çoğaldıkça şikâyetler de ayyuka çıkmaya başladı. Yok, hasta sayısı artıyormuş. Hastalar hasta olduklarını kabul etmedikleri için tedaviyi kabul etmiyormuş.
Çözüm mü, yetkilere bakılırsa hastalananların tedavi edilmesi. Bunun için de hastane ve doktor sayılarının artırılması yönüne gidilmesidir. Elbette hastalar tedavi edilmelidir. Ancak ne hikmetse insanların hastalanmasına neden olan unsurların ortadan kaldırılması akılların ucundan bile geçmemektedir. Hâlbuki önceliğimiz insanlarımızı hastalandırmamak olmalıdır.
İnsanlarımızın bu tür hastalıklara yakalanmasına neden olan unsurların başında gelen cehalet ve işsizlik giderilmediği müddetçe ne tedbir alınırsa alınsın boşa harcanmış bir emek olacaktır. Bunun dışındaki tedbirler hastalığı giderme yerine hasta sayısını artıracaktır.
Bazıları ekmek bulamazken, kimileri lüks yatlarda ve beş yıldızlı otellerde tatil yapıyor, havyarla viskisini yudumluyorsa. Gücü olanlar askerlik dahi yapmazken, gariban alnından vuruluyorsa, bunu görenler elbette delirecektir. Töre adına yanlışlar sürdürüldükçe, insanlar cahil bırakılıp doğrular saklandıkça tabii ki deliler çoğalıp hayat yaşanmaz hale gelecektir.
Televizyonlardaki bir kısım programların sunuluşu, mutsuz ve fakru zaruret içinde olan insanları elbette çıldırtacaktır. Sonuçta ayrılan eşler, dağılan yuvalar ve ortada kalan çocuklar olacaktır. Töre diye Berdel evliliklerinin sonu da farklı olmayacaktır.
Bir tarafta aşırı ilgi ve sevgiyle yetiştirilen çocuklardan oluşan narsistler, öte tarafta aşırı baskı altında yetişenlerin oluşturduğu psikopatlar. Böylesine hasta ruhlu yetişenlerin ise vicdanları olmadığı gibi ne yaparsa yapsınlar hiçbir suçluluk ve pişmanlık duymamalarıdır.
Nitekim bu gün ülkemizde bahsedilen onca insanın hastalığı da budur. Bu hasta ruhlarla nereye varılabilineceğinin kararını varın siz verin. Bütün bunlar ise el bebek gül bebeklerle, sokağa terk edilip de tacize uğrayan çocuklarımızda oluşan derin yaraların sonucudur.
Verilen eğitimdeki değerlerden yoksunluk, yaşa da nasıl yaşarsan yaşa mantığı, sokakları birer suç yuvasına dönüştürdüğü gibi insanları terörün kucağına itmiştir. Bu ise insanlarda ben egosunun gelişmesini ön plana çıkarmıştır.
Eğer olayları bu günkü gibi basite almaya devam eder, anlık tedbirlerle geçiştirmeye çalışırsak, çözümü daha çok hastane ve daha çok doktorda aramaya devam edersek, korkarım yarınlarda hasta tedavisinde görevlendireceğimiz doktorlar da hasta olacaktır.
Düşünmek bile insanı çıldırtıyor ama yıllar sonra yüzde yüzü delilerden oluşan bir toplum. Hiç orada bir devletten ve milleten söz edilebilir mi? Hani geçmişte bazı hastalıklı insanlar dışlanırmış ya. Bizler de belki o insanlar gibi tecritte uğrayacak ya da kuş gribinde olduğu gibi itlaf edileceğiz. Ne diyelim her beş kişimizden birimiz deli isek, herhalde delilerin tamamı sade vatandaş değildir. Durum böyle olunca da ülke yönetiminin ne halde olduğunun kararını varın siz verin.
Öyle olmasaydık hiç biz bu hallerde yaşayacak millet miydik!.. Ne diyelim söylenecek tek şey var, o da deliler diyarına hoş geldiniz. 

Yazarın Diğer Yazıları