Demirel’siz Türkiye gerçeği...

Demokrasi ocağında pişmiş bir siyasetçiydi Demirel... Ege’nin millî duyguları içine elbette sinmişti. Kurtuluş savaşı sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin bürokratı, sonrasında siyasi lideriydi.
Zor zamanların adamıydı.
Kolaycı değildi.
Darbelerle yönetilen ve sık sık önü kesilen Türkiye’nin zor zamanlarında Türk demokrasisinin yeniden inşası hep ona nasip oldu.
Darbelerin kırp döktüğü, dağıtıp bozduğu demokrasiyi o tamir etti. Dengeleri yeniden kurdu. Siyasi duruşu itibarıyla ana damarı temsil ediyordu. Bu sebeple ona yeniden demokrasi inşacısı diyebiliriz. 
Toplumsal kesimlerin en orta noktasını, kesişim değerlerini siyasal değer haline dönüştürmüş ve taşımaktaydı. Bu sebeple hem millî ve milliyetçi, hem de muhafazakâr ve yenilikçiydi.. 
Darbelerden daha kötü olanı nedir biliyor musunuz?
Bölünme ve ayrışma.
Türkiye’nin rejim kavgasının içinde olduğu yıllar, Demirel’in hükümet ettiği yıllardı.
İki kutuplu dünyanın soğuk savaş çatışmaları Türkiye üzerinde, sokaklarında, okullarında ve köylerinde hatta kahvehanelerinde sürerken en çetrefilli zamanları yönetmek zorundaydı.
İki kutuplu dünyanın iki kutbunun keskin taraftarları, demokrasi ile Marksizm/sosyalizm kavgasını Türkiye’de vermekteydi.
O günlerin solu, şimdiki gibi değildi. Amerika’ya düşmandılar ama Rusya ve Çin’e karşı tek söz söyledikleri görülmezdi.
Aradan yıllar geçince gördük ve anladık ki Rusya, Türk Cumhuriyetlerinin sadece yeraltı ve yerüstü kaynaklarına el koymamış, aynı zamanda diline, alfabesine, kültürüne ve tarihine de tecavüz etmiş.
Türklerin isimleri, soyadları Ruslaştırılmış.
İşte Guliyevler, Abbasovlar bunun şahidi. Kiril alfabesinin egemenliği aynı zamanda Rus kültürünün de egemenliğini gösteriyor.
Soğuk savaşın sosyalist taraftarlarına sorarsanız bunlar hikâyeden nağme. Ama sosyolojik, antropolojik, ekonomik ve tarihsel gerçeklik her şeyi haykırıyor..
Şimdi bakıyorum da halen daha bazıları “Demirel’i unutmadık falancaları öldüren karara onay verdi”  gibisinden söz söylüyor. Arkadaş, sen Demirel’e demokrasiyi hayatını ve özgürlüğünü borçlusun. Halen daha utancı savunmayı sürdürüyorsun. Hayret!
Senin o kahraman dediğin adamlar, elinde silahla Filistin kamplarında neyin eğitimini kim için alıyordu? Hangi yetkiyle kimi öldüreceklerdi, hatta öldürdüler? Amerikalıları mı? Filistin kamplarında eğitim alanlar, Türkiye’ye geldiklerinde kimin ülkesini işgale kalktılar? Kimin ülkesinin polisini, jandarmasını şehit ettiler? Amerika’nın mı? Amerika’nın tek bir tüyüne bile zarar verebilmiş değilsiniz. Ancak ülkenizin altını üstüne getirip, nice canlarını toprak ettiğiniz kesin.
Kimse kendini sorgulamıyor. Onlar eline silahı alacak, Türkiye Cumhuriyetini yıkıp yerine Marksist Leninist devlet kuracak sen itiraz etmeyeceksin. Edersen Amerikancısın. Tutuklarsan faşistsin. Ancak gelinen noktada tarih, gerçeği, herkesin yüzüne açık bir dille okudu. Kimin ne olduğunu da gösterdi.
Onu istemeyenler, ister sol, ister sözüm ona İslamcı olsun, aklında mutlaka rejim ve devlet düşmanı olanlardır ki, itirazlarının halk nazarında hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Demirel’siz, merkez demokrat sağ siyasetin çökmesiyle, rejime alternatif düşüncelerle yetiştirilmişlerin yönettiği Türkiye’yi yaşayarak gördük. İşte sınırlarımızın dışı dâhil, içinde yaşadığımız Türkiye gerçeğini yarattılar. 

Yazarın Diğer Yazıları