Demokrasi, demografi / Kerim YILMAZ

Demokrasi, demografi / Kerim YILMAZ
Yargının baskıladığı toplumda düşünce açıklama özgürlüğü kullanılamaz hale gelir.

Bir asırlık Cumhuriyetimizi, yetmiş yıllık çok partili siyasetimiz makul bir demokrasiye dönüştüremedi. Erken dönem mecburiyetlerini kurucu ilkeler yapanlarla, gizli-aşikar saltanat savunucuları arasında ezilen demokrasimiz bir türlü büyüyemedi.

İlk dönem yeni siyasi sistemin yerleşmesi ve toplumun uyum sağlaması amaçlı tatbikatın giderek, elitist bir zümrenin halkın değerlerinden uzaklaşmasına uzandı. Ardından gelen tepkisel iktidar değişimleri sivil toplumu güçlendirmedi. Tersine geleneksel olarak zaten yatkın zihinlere toplumsal hafızayı da kullanarak lider kültü yarattı. Askeri darbelerle gelen inkıtalar da demokrasiyi kadük bıraktı. Doğal sürecinde gelişemeyen demokrasimiz, yönetim tatbikatı ve toplumsal bilinç açısından hep çocuk kaldı.

Cumhuriyetin 2. yüzyılına giriyoruz ve içi hamasi sloganlardan ibaret nutuklar atılıyor. Oysa ilk yüzyılı ve muhteva olarak kavranamamışlığını anlamamışların idaresinde ne yazık ki kan kaybediyor. “Cumhuriyet’in ilk Yüzyılı” kitabında Kemal Karpat; ''Demokrasimizin çocukluk hastalıklarını, savunulan ya da karşı durulan bir kavramın iktidardayken veya muhalefetteyken nasıl dönüştüğünü, çıkar çatışmalarını, maharetli ve beceriksiz manevraları, bir bozulup bir kurulan ittifakları, aynı siyasi parti içindeki çekişmeleri, dinin siyasi arenadaki kullanımını anlatır” Bir asır sonra bu tabloda ne değişti?

Son düzlükte ''rövanşist'' bir zihniyetin egemen olduğu siyasi iklimde dönemsel olarak değişen isimlere nazaran değişmeyen ilke; “Duygulara hitap etmek, şahsi görüşlerini haklı göstermek için kitlenin hislerine hitap etmek… Muhalif olanları suçlamak. Hareketlerinin doğruluğunu kabul ettirmek için ateşli milliyetçilik gösterisinde bulunmak” suretiyle tahkim edilen lider kültü.

Makul demokrasiler, hukuk devleti, güçlü sivil toplum ve özgür medya sacayağına oturur. Hukuk devletinin sigortası da, müeyyidesi de bağımsız yargıdır. Siyasallaşan yargı bağımsızlığını kaybeder, yürütmenin güdümüne girer. Ardından sivil toplum gücünü, medyada özgürlüğünü kaybeder.

Yargının baskıladığı toplumda düşünce açıklama özgürlüğü kullanılamaz hale gelir. Geçen hafta, her siyasi mahalleden neredeyse tüm toplum kesimlerini rahatsız eden ''sığınmacılar ülkesine dönsün'' diyenlerin tutuklanması başka nasıl açıklanabilir?

Yaşananların sebebi de, esası da budur.

Birden çok sitede çıkan haberleri yayınladığı için Aykırı gazetesinin sahibi Batuhan Çolak ile sosyal medyada benzeri paylaşımları yapanlar, infazı içeride çektirilmeyecek cezaları gerektiren suç isnadıyla nasıl tutuklanabilir?

Nüfus yapısını (demografi) değiştirdiği aşikar, asayiş tehdidi olduğu alenileşen sığınmacı sorununu gündeme getirenleri tutuklamak karşı çıkanları sindirmek açısından birkaç gün etkili olabilir. Ancak uzun süre içeride tutamayacakları, böyle düşünen milyonlarca vatan evladı da tutuklanamayacağına göre amaç nedir? Kutuplaşan toplumda yeterince varken yeni bir fay hattı döşemenin kime, ne faydası olacak? Velev ki herkesi tutukladınız, bunun sorunun çözümüne ve size ne yararı olacak?

Demografik yapı bozulmaya devam edecek, derinleşen ekonomik krizin sebebi olarak görülecek sığınmacılar, iktidardan aldıkları güçle halkın öfkesini daha da artıracak. Sonuçta demografisi, ekonomisi, eğitimi, asayişi bozulmuş ülkeyi yönetmek çok daha zorlaşacak.
Değişen demografi beklenen ve murat edilenden çok daha farklı gelişecek ve ülkemizi her açıdan zora sokacak.

Soruna siyasi yandaşlıktan ve menkıbeci-hurafeci ümmetçilikten sıyrılıp, siyaset üstü bakmanın, çoğunluğu rahatsız olan halkın düşüncelerini yansıtanları da baskılamanın kimseye faydası olmaz. Demografinin hızla bozulduğu toplumlarda zaten kör topal işleyen bir demokrasi de ayakta kalamaz.

Akıl, ahlak, adalet..