Demokratik açılım kavgası

Sayın okurlarım,
1980’li yıllarda başlayan ve günümüze kadar devam eden “siyasi ve sosyal bölücülük sorunumuz”un temsilcisi PKK’nın ve TBMM’deki işbirlikçilerinin, AKP iktidarı döneminde faaliyetlerini ve etkinliklerini artırdıkları bir gerçektir.
İdari yönetimler, toplumumuzun bölücülük konusunda yaşadığı olaylara hassasiyet göstermişler ve yedi yıldan beri de gerekli tedbirleri yeterince almamışlardır. Devlet yönetimimiz olumsuz etkilenip kuşkuların artırılmasına yol açmıştır. Yerel yönetimler de, bölücü olayları önleme yerine tedbirsizlik göstererek teşvik edici olmuşlardır.
Geçirdiğimiz pazar günü gecesi Diyarbakır şehir stadyumunda oynanan Diyarbakırspor-Fenerbahçe Lig maçından sonraki iki saatlik çirkin olaylar yerel yönetimlerin ihmallerinin neticesidir. İşte milletimiz ve memleketimiz bu günlere, iktidar partisinin ve yerel yönetimlerin müşterek yetersizlikleri neticesinde ulaşmıştır.
Son yıllarda Hıristiyan kulübü Avrupa Birliği’nin parlamenterlerinin, komisyon başkanlarının, genişlemeden sorumlu çirkin suratlı temsilcilerinin ve parlamento başkanlarının, Amerika’nın Adana Konsolosluğu’na gönderilen kişilerin Türk yurdu Diyarbakır’ımızda ne işleri vardır? Diyarbakır’ımız yol geçen hanı değildir. Türk yurdudur. Fakat bugünlerde, demokratik açılım kavgası yaptığımız bölgenin merkezi olmuştur.
Diyarbakır’ımız Cumhuriyetimizin kurulduğu yıllarda Büyük Bozkurt Mustafa Kemal Atatürk’ün inkılaplarının öncülüğünü yapan ve “akıl hocam” dediği Türkçü Ziya Gökalp’in doğduğu yerdir. “Türkçülüğün Esasları”nı yazan ve hepimize ışık tutan büyük mütefekkirimizin şehridir. “Türk’ü sevmiyen Kürt, Kürt değildir. Kürt’ü sevmeyen Türk de, Türk değildir” demiştir.
Ankara’mız ne kadar Oğuz boyu Türkleri’nin ise, Diyarbakırımız da Elegeş Anıtları’nda ifadesini bulduğu gibi “Kürt boyu Türkleri”nindir.
Türk Milliyetçi Düşünce Sistemi’ni siyasi platformumuzda temsil becerisini gösteren rahmetli Alparslan Türkeş’in ifadesi ile de, “Biz ne kadar Türk isek, onlar da o kadar Türk’türler. Onlar ne kadar Kürt iseler bizler de o kadar Kürdüz.” olmuştur.
Bu konuda tereddüdü olanlara tavsiyem; o coğrafyanın insanlarından rahmetli Pr. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu’nun 1968 yılında yazdığı “Kürtlerin Türklüğü” eserini okumalarını veya beş yıl önce kaybettiğimiz, 1950’li yıllarda “Türk Milliyetçiler Derneği”nde beraber çalıştığımız, Muş Belediye Başkanlığı ve Kurucu Meclisimizde Milletvekilliği yapan, MHP nin kuruluş yıllarında Merkez Yönetiminde hizmeti geçen Abdülhadi Toplu kardeşimin “Türk Milliyetçiliği ve Karşı İdeolojiler” adlı altı yüz sayfalık eserini incelemesini teklif ederim.
Sayın Prof. Ümit Özdağ kardeşimizin babası, MHP nin kurucu üyelerinden rahmetli Muzaffer Özdağ’ın bayram tebriklerinde de “Kürt boyu Türklerin Orta Asya’daki yerleşim bölgelerini görmüş ve bizlere nasıl “Oğuz boyu Türkleri” diyorsak o coğrafyanın insalarına da “Kürt boyu Türkler” diyorduk.
Bugünkü şartlarda Türk Milliyetçilerinin “Kürt boyu Türkler” dediğimiz insanlardan artık, beklentileri vardır: Bölücülük yapanlarla, bayrağımıza hakaret edenlerle, ellerinde bölücülük simgesi bayraklar ve bölücü başının resimlerini taşıyarak miting yapanlarla, Güneydoğu Anadolumuza uzun yıllar yapılan yatırımları görmezden gelenlerle, yollara mayın döşeyerek Mehmetçiklerimizi şehit edenlerle ve çirkin Avrupa’lı politikacıları Diyarbakır’ımızda ağırlayanlarla mücadeleye girmelerini bekliyoruz. Ve Açılım Kavgasına, son vermelerini diliyoruz.
Tanrı Türk’ü Korusun.

Yazarın Diğer Yazıları