Denizciler jurnal defterine neden ‘Çanakkale geçildi’ yazmaz?

Denizciler jurnal defterine neden ‘Çanakkale geçildi’ yazmaz?
18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin 105. yıl dönümü kutlanıyor. Mermilerin havada çarpıştığı, siperler arası mesafenin 8-10 metreye kadar düştüğü, korkusuz Türk askerinin düşmanı geri püskürttüğü zafer.

Çanakkale’de tarihin yeniden yazıldığı 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin 105. yılı kutlanıyor.

Çanakkale Savaşları'nın bir bölümü olan 18 Mart 1915 tarihinde Çanakkale Boğazı'nı geçmek isteyen dünyanın en güçlü donanmasını püskürterek çok önemli bir deniz zaferi kazanan Türk ordusu, bundan sonra cephe savaşlarının geçeceği kara çıkarmalarına karşı amansız ve çok kanlı bir savunma yaptı.

"PARMAĞIN KOPMUŞ BE ADAM"

Bugün hayatta olmayan Çanakkale Savaşı gazileri, son günlerinde savaşı anlatmıştı.

Ezine ilçesine bağlı Geyikli beldesinden Halil Helvacı: ''27. alayda Arıburnu cephesinde 9 ay çarpıştım. Bir defasında 3 gün hiç durmadan süngü harbi yaptık. Koskoca alaydan 7 kişi kalmıştık. Sonra bize 10 er daha verdiler. Beni de çavuş yaptılar. Bir gün düşmana Arıburnu'ndaki mevziden ateş ediyoruz. Tetiği çekiyorum tüfek patlamıyor. Yanımdaki arkadaşa 'Tüfek bozuldu galiba' dedim. Arkadaş kontrol ettikten sonra yüzüme acı acı baktı ve 'Senin tüfekte bir şey yok, tetiği çeken parmağın kopmuş be adam' deyince acısını o an duydum.''



Çan ilçesi Halilağa köyünden Mustafa Aksoy: ''Seddülbahir'de başımızdaki komutan Yüzbaşı Şerafettin Bey, besmele çekip 'Hadi aslanlarım, ananız sizi bugünler için doğurdu. Ben sizin önünüzden, siz arkamdan gelin, sakın korkup geri çekileyim demeyin, düşmana aman vermeyelim' dedi. Düşman çok kalabalık geliyor. Zığındere tarafından çevirme yapmış, taktik icabı geri çekildik. O sırada dizlerimin altından vurulmuşum. Yanımda arkadaşlarım şehit olmuşlardı. Kanlı derenin içi yaralı dolu, katırlar ve atları da dereye indirmişler, onlar bile titriyor. Sıhhiye yok, yaralarım kendiliğinden soğudu. Destek ekip ile yeniden cepheye gittik.''


Yenice'nin Akçakoyun Köyü'nden Mehmet Oral: ''Arabistan Savaşı'ndan köye geldiğimin 12. günü Çanakkale cephesine gittim. Anafartalar'da sıhhiye bölüğü eri olarak sargı mahallindeydim. Büyük Komutan Mustafa Kemal'in çadırı da bizim sargı yerindeydi. Mustafa Kemal, Fırka komutanına şöyle sordu: 'Biz mi onlardan toprak istiyoruz, yoksa onlar mı bizden?' Fırka komutanı 'Onlar bizden toprak istiyorlar' dedi. Mustafa Kemal de 'Öyleyse neden biz hücum edip de askeri kırdırıyoruz? Onlar bize hücum etsin, biz onları kıralım, biz kırılmayalım' dedi.''

Biga ilçesine bağlı Karabiga beldesinden Recep Tural: ''Çanakkale cephesinde 27. alay 2. tabur 4. bataryada görevliydim. Mustafa Kemal, bizim hemen solumuzda, Conkbayırı'nda karargahını kurmuştu. Ben görmedim ama çok cesur olduğunu söylerlerdi. Gavur ateş ederken mızıkasını çalar, hiç kesmezmiş.''



Bayramiç'in Aşağışevik Köyü'nden Mustafa Konar: ''Kocadere'de ve Arıburnu sırtlarında düşmanla göğüs göğüse çarpıştık. Sabahlara kadar ateş kesilmezdi. İstihkamların arası insan cesediyle doluydu. Arpa demeti gibi yayılıp kalıyorlardı. Ne kadar düşman öldürdüğümüzü hatırlamıyorum. O soruyu tüfeklere sormalı.''

Biga'nın Gündoğdu Köyü'nden Ali Demirel: ''Arıburnu'nda düşman mevzileri çok yakındı. Savaşırken mermi yağdırır bomba atarlardı. Dinlenme zamanında soğan, sigara atarlardı. Düşman mevzilerine yaptığımız bir süngü hücumunda aynalı tüfek ele geçirdim. Marangoz olduğum için baka baka aynısını yaptım. Her mangaya bir aynalı tüfek dağıttım. Tüfeğin namlusuna önlü arkalı ayna koydum. Siperden kafamızı çıkarmadan aynaya bakarak düşmanı görür, hareketlerini izlerdik.''

DENİZCİLERİN ÇANAKKALEYE SAYGISI

Gemilerde “jurnal” adı verilen bir seyir defteri bulunur. Gemi limandayken ya da seyir halindeyken yaşanan gelişmeler bu jurnal defterine kaydedilir. Geminin rotası, hızı, geldiği ve gideceği liman, vardiya değişimleri gibi bilgiler jurnale not edilir.

Gemi sığ sulardan ve önemli su yollarından geçerken de jurnal sürekli güncellenir.

Örneğin, Cebelitarık Boğazı geçilirken “03:00 Cebelitarık’a girildi” , “07:00 Cebelitarık geçildi” gibi saat belirtilerek yazılır.

Keza İstanbul Boğazı’ndan geçerken “08:00 İstanbul Boğazına girildi, “10:00 Kavaklar geçildi”, “11:00 Hisar geçildi”, “13:00 İstanbul Boğazı geçildi” gibi sürekli notlar jurnal edilir.

Lakin aynı gemiler Çanakkale Boğazı’na geldiklerinde jurnal defterine bunlar yazılmaz.

Çanakkale Boğazı seyri tamamlandığında jurnale

“09:00 Çanakkale çıkıldı”

yazılır; Ya da

“15:00 Şehitler Abidesi 2 milden selamlandı”

şeklinde not düşülür.

Çünkü herkes bilir ki bu dünyada her yer geçilir ama;

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ!

57’NCİ ALAYIN KOMUTANI YARBAY HÜSEYİN AVNİ BEY NASIL ŞEHİT OLDU

Düşman yenilmişti. En güzel bayram kutlaması buydu. 57’nci Alay Komutanı Yarbay Hüseyin Avni Bey, İstanbul’daki eşini, oğlunu, kızını çok özlemişti. Ortalık tamamen sakinleşince İstanbul’a birkaç günlüğüne izinli gitmek istiyordu.

13 Ağustos 1915, Cuma…

Hüseyin Avni Bey, öğleden sonra komşu birlik komutanlarına Bayram ziyaretine gitmek istiyordu.

Düşman topçusu her zamanki gibi Türk mevzilerini bombalıyordu. Bir düşman obüs mermisi, Yarbay Hüseyin Avni Bey’in komuta yerine düştü. Etraf toz duman oldu. Kahraman 57’nci Alay’ın komutanı Hüseyin Avni Bey şehit düşmüştü.

Bayram zehir zıkkım oldu.

25 Nisan günü, Yarbay Mustafa Kemal’in 57’nci Alay’a verdiği ilk emir şuydu: ¨Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum.¨

Hüseyin Avni Bey bu emri aldığı ve hiç çekinmeden yerine getirdiği zaman, Binbaşı rütbesindeydi. Şehit düştüğü bugün yarbaydı.

Albay Mustafa Kemal, Bayram nedeniyle annesine mektup yazıyordu. Komuta Yeri’nde, Çamlıtekke’deydi. Hüseyin Avni Bey’i çok seviyordu. Acı haberi vermekten çekindiler. Sonunda Cevat Abbas Bey, Mustafa Kemal’in çalışma yerine gitti. Kekeleyerek durumu açıkladı.

Mustafa Kemal, önce anlamamış gibi davrandı. Sonra gözleri doldu, gözyaşları yanaklarına süzüldü. Masadaki kağıtlara bakar gibi gözlerini aşağı çevirdi. Hüseyin Avni Bey’in disiplini, vatanseverliği, alayının kahramanlığı, ölüme ve düşmana meydan okuyan tavrı… Uykusuz gecelerde, düşmana taarruzdaki yiğitliğini, çevikliğini zihninden geçirdi.

Şanlı 57’nci Alay’ın cesur komutanı…

Hüseyin Avni Bey’in bir oğlu, bir kızı vardı. Oğlu 10 yaşındaydı. Adı Tekin…

1934 yılında, soyadı yasası çıktığı zaman, Atatürk akşam yemeği toplantılarından birine Avni Bey’in çocuklarını da çağırır.

O akşam yemekte olanlara uygun soyadları verirken, söz Arıburnu’na gelir. Arıburnu, Çanakkale’de 57’nci Alay’ın savaştığı bölgedir.

Atatürk: ¨Bu soyadı Avni Bey’in, dolayısıyla çocuklarının hakkıdır¨ der.

Hüseyin Avni Bey, Mustafa Kemal’in hayranı, arkadaşı ve hemşehrisiydi.

57’nci Alay, 25 Nisan’da başladığı muharebelere sonuna kadar devam etmiş, alay yaklaşık 3.000 şehit vermiştir.

Atatürk yemekte, o şerefli soyadı verirken şunları söyler:

¨Benim telaffuzuma dikkat edin. Olağanüstü bir kahramanlık destanı olan bu yere, yanlışlıkla ARIBURNU derler.
Bu adın ne ARI ne de onun BURNU ile ilgisi vardır.
Orası binlerce kahraman Türk evladının ve sizin babanızın kanlarıyla yıkanmış ve ARI olmuş, yani tertemiz olmuş, kutsal bir yerdir. Bu şerefli adı yanlış telaffuz etmeyin.
Tekrar ediyorum ARIBURNU değil, ARIBURUN’dur¨ demiştir.

Savaş zamanında yapılan Osmanlıca haritalarda ¨Arıburnu¨ yazar. Savaştan önce verilen ¨Arıburnu¨ adı ¨ARIBURUN¨ olarak değiştirilmeyi hak etmiştir. Fakat ne yazık ki değiştirilmemiştir.

Hüseyin Avni Bey’in oğlu Tekin, geleceğin Türk Hava Kuvvetleri Komutanı olacaktı. General Tekin Arıburun. Kaderin tecellisi, oğlu da babası gibi yine bir 13 Ağustos günü, 1993 yılında vefa edecekti.

Yarbay Hüseyin Avni Bey’in Gelibolu’da, savaş meydanında kendisine layık bir mezarı vardır. Torunları bugün hayattadır. Hüseyin Avni Bey’in kanlı elbiseleri, İstanbul’da Askeri Müze’dedir.

Çanakkale Savaşı’nın sonuna doğru, 30 Kasım 1915’te, 57’nci Alay’ın sancağına kırmızı ve yeşil kurdeleli altın-gümüş imtiyaz madalyaları ve savaş madalyası takılmasına karar verilir.

Bu madalyalar, Çanakkale Kara Savaşı’nın birinci yıldönümünde, 25 Nisan 1916’da törenle Alay sancağına takılır.

57’nci Alay için, Gelibolu’da bir şehitlik yapılmıştır.

57’nci Alay, Çanakkale’den sonra, Galiçya ve Filistin cephelerinde de savaştı.

1918’in Eylül ayında, mevcudunun dörtte üçünü kaybetmiş bir durumda İngilizlere esir düştü.

Aslında, 57’nci Alay’ın yazgısı, Osmanlı Devleti’nin kader çizgisiydi.
Alay’ın tutsak edilişi Osmanlı’nın çöküşüydü…
Şanlı birliklerin ve kahraman askerlerin karanlıkta kayboluşuydu…

Vatandan, milletten başka sevgili bilmeyen o kuşağı saygı ve minnetle anıyoruz…

Kaynak:

Naim Babüroğlu, Kemalyeri, Asi Kitap, İstanbul, 2017.

İlgili Haberler