Derin çürümüşlük hâli

Bir tarafta vatandaşın sırtına yüklenen ekonomik yük, öbür yanda orantısız ve adaletsiz bir seçim süreci. Aslında bu manzara, Türkiye’deki derin çürümüşlüğün, görünen yüzünü anlatıyor.

“Ben ekonomistim, bunların kafası basmaz” sözlerinin ardından, “Bu can bu bedende durduğu sürece faiz artmayacak” iddialarının hepsi ters yüz oldu. Çünkü hak ve hakikat, zıddını boğar.

Nitekim içinde yaşadığımız günler, bunun, böyle olduğunu söylüyor.

Türkiye’de her şey, hepimizin gözü önünde çürütüldü. Şimdi kokusu geliyor ve bizi rahatsız ediyor. Bu rahatsızlık, ekonomi düzelmedikçe kendini daha da belli edecek. Tek başına ekonomi düzelse bile, yapısal reformlar ve bağlı olarak ahlaki tutarlık olmadıkça gene sürecek.

16 milyonluk kesim, meydanlara dökülmüş “seyyanen zam yapın” diye haykırıyor. Birçok insan, canından bıktığını söylüyor. Türkiye bu şartlarda seçime gidiyor ve iktidar her şeyde kesenin ağzını açsa da bu konuda açamıyor.

Neden?

Çünkü Türkiye’nin ekonomisini öyle bir bozdular ki, seçime giderken bile, vatandaşa elini uzatamayacak hâle geldiler. 20 yılın ardından kendi derdine çare bulamayacak duruma düşen bir iktidarın, seçimi başarıyla bitirmesi mümkün olabilir mi?

Her şey Avrupa ülkelerindeki gibi hukuka uygun, kurallar tam olarak uygulansa elbette mümkün olmaz. Ancak ortada bir dip dalga var, yürüyor. O dip dalga, oy satın alma şeklinde, çoğu kere de açıktan yapılıyor.

Borcu harcı olanlar veya durumu fırsata çevirmek isteyenler, parasal kaynaklara doğru yöneliyor. Bu kaynağın hası ve çoğu, elbette iktidar sahiplerinde. Dolayısı ile demokrasimiz ve millî irademiz, çok saf ve temiz tecelli edecekmiş gibi görülmüyor.

Buyurun size çürümüşlük göstergesi.

Başka?

Hepimizin ödediği vergilerle, yine hepimize ait olması gereken bakanlık makamlarında oturanlar, kendilerini o makama getiren partiye oy istiyor.

Ne ile?

Devlet gücü ile.

Kamu kaynaklarını kullanarak.

Hepimizin parasıyla, AKP’ye oy istemenin ahlaki sınırı yok. Milletin cebinden, iktidara (belirli bir gruba, kişiye veya zümreye) çıkar sağlamanın adı yolsuzluktur. Hukuk ve yönetim bilimi bunu böyle tanımlar.

Bu da bir somut bir çürümüşlük hâli değil midir?

Efendim onlar partili.

Olsun.

Partililer, ama hepimize ait olan devleti yönetiyorlar. Herkese ait bütçeyi harcıyorlar. Daha önemlisi, eşit davranacaklarına dair yasal kurallar var.

Hiçbir şey olmasa bile, makamlarından doğan saygınlık ve güvenirlik var.

Hepsini çiğnemeğe değer mi?

Nihayetinde her seçilen, bu ülkenin yurttaşı. Ve hepsi seçildikten sonra, yürürlükteki kanunlara göre görev yapacak, iktidar dâhil genel idarenin (yönetimin) parçası hâline gelecek. Kaldı ki, halkın egemenlik haklarını kullanım gereği, kimin nereyi yöneteceğini belirleme yetkisi var. Halk şu belediyeyi şu parti, bu belediyeyi de diğer parti yönetsin diyorsa, iradesini böyle ortaya koymuşsa, bize düşen halka saygı duymak ve karara razı olmaktır. Halkın verdiği yönetsel görevleri, “başımız üstüne” deyip, onaylamak ve yolumuza devam etmektir. Kimin neyi nasıl yapacağı, nasıl yöneteceği, yasalarda bellidir. Bu durumda, iktidara düşen görev, sonucu olumlu karşılamak ve uyum içinde, idari bütünlüğü bozmadan devam etmektir. Nihayetinde yeni seçilenlere yetki veren halk, bir benzeri olan iktidar yetkisini de kendilerine vermiştir. Öyle ise iktidar sahipleri, iktidar yetkisini düşmanlık yaratmadan, adaletle kullanmalıdır.

Çünkü yetkinin asıl sahibi millettir, iktidar değil.

Bakın gelişmiş demokrasilere.

Hangi gelişmiş demokraside iktidar; “Belediyeleri bize verin yoksa hizmet gelmez” demeğe getiriyor?

Hiçbirinde!

Hatta 20 yıl önce, Türkiye’de bile kimse böyle düşünmüyordu. Eski Türkiye’de parlamenter sistem, şimdikinden yüz kat daha demokrattı. Seçme ve seçilme doğal bir yarıştan ibaretti. Hiç kimseye, iktidar tarafı seçilirse millî, muhalefet adayları seçilirse hain olur muamelesi yapılmıyordu. Yine hiç kimse, kendi adayları seçilirse, şehirleri, “Kurtarılmış” olarak görmüyordu.

Doğrusu da buydu.

Şehirler işgal altında mı ki kurtarılmış olsun.

Ekonomide olduğu gibi, siyasette ve devlet yönetiminde apaçık bir çürümüşlük karşısındayız. Hâlihazırda adil yarışın olmadığı, haksız rekabet ortamında, seçime doğru gidiyoruz.

Pek çok şeyde olduğu gibi maalesef demokraside de, geriye gittik.

Yazarın Diğer Yazıları